12 Eylül askeri yönetiminin Türkiye'ye getirmeye, hatta dayatmaya çalıştığı iki partiye dayalı demokrasi modelinin bugün de ciddi bir taraftar kitlesi var. Şema basit: Sağda ve solda birer parti. Birini iktidar, diğerini muhalefet yap. Beğenmezsen bir sonraki seçimde rolleri değiştir.
Ancak bu basitliğin içinde demokrasi için tehlikeli bir tuzak barınıyor. Onu anlatmadan önce bir tespitte bulunalım:
İki partili demokratik sisteme sahip olan veya oraya yönelen ülkeleri iki gruba ayırmak gerekiyor: Birinci grupta ezelden beri iki partili sistemle yönetilen ABD ve İngiltere gibi ülkeler bulunuyor. Elbette başka siyasal oluşumlar var ama iktidar sadece iki büyük parti arasında el değiştiriyor. Yani ikisinde de çift partili sistem, demokrasinin yaşam biçimine dönüştü, içselleşti.
Ya çiftten teke inerse? Çok partili, siyasal yelpazesi geniş ve gökkuşağı gibi rengarenk olan ülkelerin giderek çift partili rejime kaymaları veya iteklenmelerine gelince; işte oralarda demokrasinin esenliği açısından ciddi bir tehlikenin bir sonraki virajda pusuya yattığını söyleyebiliriz:
Sonunda çift partiden "Fiilen" tek partiye inmek! Fransa bunun en somut örneğini oluşturuyor. Daha 1520 yıl öncesine kadar bu ülke en sağdan en sola kadar tüm ideolojilerin parlamentoda ama az ama çok temsil edildiği bir demokrasi modeliydi. "Siyasal dağınıklıktan", "Bölünmüşlükten", "Çok parçalı demokrasiden" yakınan, ABD veya İngiltere modeline özlem duyanlar -medyanın de etkisiyle- zamanla toplumu daha çok etkilemeye başladı.
Önce aşırı sağ silindi. Sonra aşırı sol. Troçkistler'den klasik komünistlere kadar. Ardından çevreciler. Daha sonra liberaller. Sonunda kala kala solda Sosyalist Parti kaldı, sağda da Fransız Halkçı Hareket Birliği (UMP).
Ve Nicolas Sarkozy'nin cumhurbaşkanı seçilmesinden 5 hafta sonra, önceki gün ilk turu yapılan milletvekili seçimlerinde UMP'nin meclisin en az 5'te 4'ünü ele geçireceği ortaya çıktı.
Seçilmiş monarşi gibi Şimdi sosyalistler, esamisi okunmayan liberaller, merkezciler ve de aydınlar can havliyle seçmeni ikinci turda sağ, pardon sol duyuya çağırıyor.
Çünkü ana muhalefet, daha doğrusu tek muhalefet, 15-20 yıl öncesinin çok partili parlamentosunda küçük gruplardan birinin konumuna indirgenirse, Sarkozy ve ekibinin dilediği gibi at koşturmasının önünde hiçbir engel kalmayacak. Yani bir tür demokratik diktatörlük ortaya çıkacak. Ya da seçilmiş monarşi.
Böyle bir iktidar tekelinde ne güçlerin ayrılığı güvencede olacak, ne yetkilerin paylaşımı, ne de denetim mekanizması. İşler sadece ve sadece "Ben yaptım oldu" kuralıyla yürütülecek. Türkiye'de "Çift partili demokrasi" özlemi çekenlere Fransa'yı iyi izlemelerini salık veririz.
Bize sorarsanız,
Almanya'daki sistem demokrasi için en güvencelisi. Sağda ve solda iki güçlü parti ile onların işbirliği yapabilecekleri yine sağda, solda veya ortada iki-üç parti. Almanya bu modeli boşuna yaratmadı. Geçmişindeki acılar bugün sistemin sigortasını oluşturuyor.
Geçmişindeki acılar? Hitler (o da seçimle iktidara gelmişti) döneminde bir rahibin şiiri her şeyi anlamaya ve anlatmaya yeterli:
"Naziler önce komünistleri götürdü, sustum. Ardından sosyalistleri, sonra sosyal demokratları götürdüler, yine sustum. Daha sonra demokratları götürdüler, sustum. Liberalleri götürdüler, sustum. Muhafazakarları götürdüler, sustum. Sonunda beni götürdüklerinde yardım isteyebileceğim kimse kalmamıştı."
Hatırlatırız; iki partili sistemi Türkiye daha önce denedi. 1950-60 arasında. Nasıl bittiği malum.
Yayın tarihi: 12 Haziran 2007, Salı
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2007/06/12//safak.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2007, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.