Sorular bir bir yanıtlanıyor
. 1-Erken seçim olacak mı? Evet, temmuzda. Memlekete hayırlı olsun!
2-Cumhurbaşkanı'nın görev süresi bitince, Meclis Başkanı Bülent Arınç mı vekalet edecek? Hayır. Sezer "Yeni Cumhurbaşkanı gelene kadar görevimin başındayım" dedi.
3-
Sol birleşecek mi? Hafif hafif kıpırdanmalar var. O da hayırlısı artık!
4-Sağ birleşecek mi? Mumcu ile Ağar hala flört ediyor. "Sol"a kıyasla onlardan daha umutluyum.
5-
Fenerbahçe aldığı cezalardan sonra ne yapacak? Aziz Yıldırım'dan sonunda beklenen açıklama geldi. Başkan "Kalıcı çözümler üreteceğiz" dedi. Ne demekse? Bu karar da Fenerbahçe camiasına hayırlı olsun!
Ama bir soru var ki yanıtı yok. Hatta ne kısa ne uzun vadede tatmin olacağımız bir cevap almamız mümkün değil. Ne kadar içimizi acıtsa, canımızı sıksa, olan bitenin farkında olsak bile... Yapılacak bir şey yok, isyan etmekten başka. Soru şu:
Minik Dilara neden öldü? İstanbul'da yağmurlu bir günde minicik eli annesinin avucundan kayıp giden Dilara'dan bahsediyorum. Düştüğü rögardan cansız bedeni çıkan, babasının kucağındaki kızını gösterip hüngür hüngür ağladığı Dilara, bu Dilara.
Küçük kızın kanalizasyona düşerek ölümüne ilişkin 8 sanık yargılanıyordu.
Dün baba Muhterem Dumrul şikâyetinden vazgeçti. Dün anne Edibe Dumrul tanıklıktan çekildi. Hâkim de ortada şikâyetçi kalmayınca sanıkların tahliyelerine karar verdi.
Ama tahliye kararını vermeden önce dayanamayıp babaya şöyle dedi:
"Mahkemeye MVM Turizm şirketinden manevi tazminat aldığını ve maddi tazminat hakkını saklı tuttuğunu belirten bir dilekçe vermişsin ama..." Çok değil bir süre önce, kucağında minnacık kızının cansız bedenini taşıyan baba, dün belki de hepinizi isyan ettirecek cevabı verdi:
"Biz helalleştik onlarla, ceza davasından vazgeçtik." Ama biz helalleşmedik ki!
Türk halkı helalleşmedi ki!
Günlerce TV'lerden minik Dilara'nın görüntülerini seyrettik. Gazetelerden minik kızın ve ailesinin hikâyelerini okuduk.
Hüzünlendik, isyan ettik, ağladık, bağırdık çağırdık, yazılar yazdık! Hepimiz "Ya bizim çocuğumuzun başına gelseydi" diye düşündük.
Sorumlular cezalandırılsın istedik.
Büyükşehir Belediye Başkanı Topbaş bile konuyla ilgili "En çok neye kızıyorum biliyor musunuz" demişti. "Göz göre göre kaybettik çocuğu, bu vurdumduymazlığa iş bilmezliğe kızıyorum. Uyarıyı hafife alanlara kızıyorum."
Göz göre göre kaybetmiştik Dilara'
yı. Dün ise göz göre göre "Şikâyetçi değiliz" dedik. Neden? İnanın, bilmiyorum.
Yayın tarihi: 4 Mayıs 2007, Cuma
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2007/05/04//haber,0AE3D844F6304C31877FA6FE731A6B6A.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2007, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.