Hafta başında muhtıranın asıl muhatabının Türkiye'deki Nakşibendi hareket olduğunu yazmış, İslami davranış biçimlerinin Türkiye'de son senelerde giderek değiştiğini, dini hayatla birarada yürüyen yerel âdetlerin Türk ve Anadolu kimliğinden uzaklaşarak Araplaştığını söylemiştim.
Bu farklılaşmanın tek bir sebebi vardı: Türkiye'de 12 Eylül sonrasında yaşanan sosyal değişikliklerin ve özellikle de şehirlere olan göçün sosyal hayatın yanısıra yerel kültürleri de etkilemesi; kültürümüzde asırlar boyunca vârolan
emperyal İslami uygulamaların
köy İslamı halini alması ve Araplar'ın, özellikle de kıt'a Arabistanı'nın âdetlerinin bizde de hâkim olmaya başlaması...
Bir benzetme: 12 Eylül sonrasındaki sosyal değişmelerin etkisiyle büyük şehirlerin müziğinde artık nasıl
arabesk hakimiyeti varsa, aynı yerlere şimdi
köy İslamı hâkimdir. İsimlerin Araplaşması, bize mahsus başörtüsünün yerini 1970'lerde Lübnan'da ortaya çıkan
türban dediğimiz modelin alması ve ezan ile Kur'an'ın Arap üslûbu ile okunur olması, hep bu değişmenin neticeleridir. Hattâ,
Kutlu Doğum Haftası'na katılan ve muhtırada da bahsi geçen küçük yaşlardaki kız çocukların ellerinde tuttukları ve
bendir adı verilen büyük boydaki zilsiz defler bile,
Arap hayranlığına bağlıdır. Zira, Arap dünyasında halkın kullandığı ama bizde sadece bazı tarikatlerin zikirlerinde vurulan
bendir, artık ilâhi okuyan küçük kızların ellerindedir.
BİR ŞARKI MACERASI"Talaa'l-bedru aleynâ" sözleriyle başlayan, Türkiye'de birkaç seneden buyana gayet rağbette olan ve müziğini işitince hemen hatırlayacağınız Arapça bir şarkının öyküsü, İslami kültürün bizde nasıl Araplaşmaya başladığını tam olarak gösterir mahiyettedir:
Mısırlı meşhur besteci
Riyad el Sunbâti, yine Mısır'ın yetiştirdiği en büyük kadın sesi olan
Ümmügülsüm'ün 1972'deki son konserlerinden biri için
"Es-Sulasiyeti'l-Mukaddese", yani
"Kutsal Üçlü" isminde, yarım saatten fazla süren bir beste yapmıştı.
Eserin ortalarında,
"Talâa'l-bedru aleynâ min seniyyâti'l-vedâ", yani
"Dolunay ayrılık vadisinde üzerimize yükseldi; Allah'a şükretmemiz artık vâcib oldu" sözleriyle başlayan ve üç-dört dakika devam eden bir bölüm vardı.
Ümmügülsüm'ün konser kasetleri satış rekorları kırdı, hâlâ da satıyor.
"Talâa'l-bedru aleynâ", sonraki senelerde Suriyeli rejisör
Mustafa Akkad'ın çevirdiği ve başrolünü
Anthony Quinn'in oynadığı
"Çağrı" isimli filmin jeneriği oldu. Film, İslam'ın ilk senelerini anlatıyordu ve şarkı filmden sonra daha da tanındı.
Birkaç yıl sonra, bizim neslin
"Cat Stevens" diye tanıdığı ve ilerki senelerde Müslüman olup
"Yusuf İslam" adını alan pop şarkıcısı,
"Son Peygamberin Hayatı" diye bir albüm çıkardı. Albümde
"Talâa'lbedru aleynâ"yı da okumuştu.
GÜZEL ESERDİR, AMA...Eser, bu albümden sonra İslam dünyasında en fazla dinlenen parça oldu ve albüm sadece Türkiye'de 200 binin üzerinde sattı. Ama, bu arada
"Talâa'l-bedru aleynâ"ya yepyeni bir pâye verildi ve Mısırlı besteci
Riyad el Sunbâti'nin şarkısı bir anda
"Hicret ilâhisi" hâlini alıverdi! Gûya,
Hazreti Muhammed, Mekke'den Medine'ye hicret ederken Medineliler şehrin kapısında O'nu bu ilâhiyle karşılamışlardı; nağmeler 1400 küsur senedir dilden dile dolaşmış, bugünlere kadar gelmiş ve
Yusuf İslam'ın sesiyle yeniden hayat bulmuştu.
İşin aslı, bambaşkaydı: Şiir eskiydi ama bestesi 1972'de yapılmıştı.
Sunbâti'nin
Ümmügülsüm için hazırladığı
"Es-Sulasiyeti'l-Mukaddese"nin sözlerini
Salih Cevdet adında bir şair yazmış, arada bir yere bu eski şiiri de koymuş,
Riyad el Sunbâti de bestelemişti. Hakikaten çok güzel bir parçaydı ama hicretle falan alâkası yoktu, bir konser için yapılmış hoş bir eserdi, o kadar.
Bu film şarkısı bizde şimdi
"peygamber ilâhisi" zannediliyor ve öyle dinleniyor! Köy İslamı'nın Arap kültürüne hayranlığını bundan daha iyi gösterecek bir örnek olabilir mi?
Yayın tarihi: 3 Mayıs 2007, Perşembe
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2007/05/03//haber,F7DD8013902A4A40B08430C228FFE40C.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2007, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.