Türkiye'nin gerek siyasi partiler sistemi, gerekse seçim sistemi demokrasiyi bir atama yöntemine döndürüyor.
Seçimi kazanıp iktidara gelen lider, cumhurbaşkanı dahil, sistemin tüm kilit isimlerini atama hakkına sahip oluyor.
Gerçeği kabul edelim ki,
Meclis bir cumhurbaşkanı seçmeyecek. Tayyip Erdoğan'ın belirlediği ismin o makama atanmasını onaylayacak. Ancak bu gerçek bugüne özgü bir durum değil.
Gerek Adnan Menderes ve Demokrat Parti döneminde, gerek Süleyman Demirel ve Adalet Partisi döneminde, gerekse de Turgut Özal ve ANAP döneminde bu gerçek değişmedi.
Sadece 27 Mayıs 1960 ve 12 Eylül 1980 darbeleri sonrası askerin siyasetteki rolü ağırlaştığı için atama yetkisi paylaşılmak durumunda kaldı.
Bugün AK Parti kendisinin hazırlamadığı ama avantajından yararlandığı bir seçim sistemi sonucu Meclis'te büyük bir hakimiyete sahip.
Ancak o
Meclis'te bulunanların ağırlıklı bölümü, varlık nedenlerini kendi seçim bölgelerindeki yoğun çalışmalarına, teşkilatçılıklarına veya bireysel becerilerine borçlu değil. Orada olmalarını içinde bulundukları hareketin liderine borçlular. Onun için de bu süreçte belirleyici bir rol oynamaları mümkün değil.
Amerika'da senatörler veya temsilciler meclisi üyeleri, tıpkı belediye başkanları gibi kendi çabalarıyla bir yere geldikleri için Başkan'ın politikalarından ayrı bir çizgi izleyebilirler.
Bu durum bizleri şaşırtabilir ve Amerikan sistemini anlamakta zorluk çekebiliriz.
Ancak bu farklılıkta ve seçilmişlerin daha bağımsız bir karakter göstermesinde Türkiye'nin Ortadoğu coğrafyasında olmasının herhangi bir payı yoktur.
Bunun nedeni, sistemin baştan liderler sultasına göre dizayn edilmiş olmasıdır.
Bugün iktidarda AK Parti değil de başkası olsaydı, bu tartıştığımız gerçeklik değişmeyecekti.
Özal'ın seçim sürecine baktığımızda gerek adaylık süreci, gerekse onun adaylığına karşı çıkış yöntemleri açısından büyük bir farklılık olmadığını göreceğiz.
Türkiye cumhurbaşkanı adayının belirlenmesi için bir kişinin ağzına bakar hale gelmişse, bunda o kişinin sorumluluğu sınırlıdır.Gerçek sorumlu siyasi partiler sistemi ve seçim yasasındadır. Türkiye'nin bu temel sorununu görmeyip son dakikaya kadar bekleyen siyasetçilerin şimdi demokrasi talep etmesi çok inandırıcı değildir, çünkü hepsi aynı sistemin ürünüdür.
Hepsi aynı liderlik sultası sayesinde partileri üzerindeki denetimlerini sürdürebilmektedir.
Bugün bizi rahatsız eden tablo bir neden değil, sadece sonuçtur.
Çözüm halkın siyasi karar alma sürecine daha fazla katılmasını, koca Meclis gruplarının bir kişinin ağzına bakar olmaktan çıkmasını sağlayacak siyaset reformlarındadır.
Gerçek demokrasiden yana olanların isimler üzerinden değil, sistem üzerinden muhalefet yapması daha doğru ve gerçekçidir.
Eğer bu düzenlemeler yapılmaz ise Türkiye önümüzdeki cumhurbaşkanlığı seçiminde de aynı sorunları tartışmaya devam edecektir.
Yayın tarihi: 24 Nisan 2007, Salı
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2007/04/24//haber,1DFD0D9BBB94494595370C2914C28526.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2007, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.