Başbakan Tayyip Erdoğan ve CHP lideri Deniz Baykal arasında dün yine bir atışma yaşandı.
Önce CHP lideri, 23 Nisan nedeniyle Meclis'te yapılan toplantıda
"Bu cumhurbaşkanlığı seçimi değil, tebligattır. Ortada hiçbir ciddi aday yok. 72 milyonluk Türkiye, kimin aday olacağı konusunda tam bir karanlık içinde" dedi.
Ardından Baykal'a canının sıkıldığını gizlemeyen Başbakan, gazetecilere "Biz Sayın Baykal'ın verdiği zamana, tarihe, adrese göre mi açıklama yapacağız? (...) Bizim de kendimize göre bir stratejimiz var.
Bu taktiği, stratejiyi uyguluyoruz, uygulayacağız, olay budur." Gerçekten de Başbakan Erdoğan'ın Çankaya konusunda uzun uzadıya düşünülmüş bir "iletişim stratejisi" olduğu ortada. Erdoğan, tıpkı Turgut Özal gibi Çankaya niyeti konusunda basını sık sık yanılttı,
"Hakkınızdır çıkın" diyen vekillere neden çıkmayacağını,
"Çıkmayın başımızda kalın" diyenlere ise çıkabileceği sinyalini verdi.
Kimileri bu
"stratejik belirsizlik" diye tanımlayabileceğimiz Çankaya sürecini, başarısız buluyor. Ankara'da
"Hükümet bunu kötü yönetti!" ya da "Olur mu?" diyenlerin sayısı az değil.
Bizce de
tam tersine, Başbakan'
ın Çankaya stratejisi, pek demokratik olmamakla birlikte amacına ulaşan, dolayısıyla son derece "başarılı" bir planın bir parçası.
Bir iletişim stratejisi olarak Erdoğan'ın Çankaya planının
temel unsuru, liderin iç dünyası ve nihai kararının son dakikaya kadar
sır gibi saklanmasıydı. Her türlü devlet sırrının elek gibi medyaya sızdığı bu şehirde, Erdoğan'ın aklından geçenleri ve Çankaya adayını, kendisinden başka kimse bilmedi. Geçen hafta Almanya'ya giderken uçakta beraberindeki gazetecilere
"Abdullah Bey de bilmiyor. Karım da bilmiyor" demesi boşuna değildi. Dün bile en yakın çevresinden Meclis'te kendisine yakın vekillere kadar kimsenin Çankaya adayının kim olduğu konusunda net fikri yoktu. Kimileri hala Başbakan'ın kendisini ya da Abdullah Gül'ü aday göstereceğini söylerken, papatya falında
Beşir Atalay, Vecdi Gönül ve
Nimet Çubukçu diyenlerin sayısı da hayli fazlaydı.
Dün ben bu satırları kaleme alırken, partide kendisine en yakın isimler bile bugün ya da yarın açıklanacak Çankaya adayının kim olduğunu bilmiyordu. Stratejinin
ikinci unsuru, Başbakan'ın kararın alınması ve açıklanmasını maksimum ölçüde
geciktirerek, parti içinden ve dışından gelecek itirazların ciddi ölçüde sınırlamış oluşu . Açıklama son dakikaya kalınca, itiraz etmek de hayal oluyor. Örneğin
Vecdi Gönül'ün ismi bir hafta önceden açıklansa, medyada adayları
"delik deşik" eden sayfa sayfa yazı çıkacak, başta CHP olmak üzere muhalefet, adayları doğduğuna pişman edecekti. Şimdi neredeyse böyle bir şeye vakit kalmadı.
Stratejinin son unsuru ise, tüm parti mekanizmasının çeşitli biçimlerde
kerhen ya da gönülden Erdoğan'
ın kararını destekliyor hale gelmesi oldu. Nasıl oldu bilmiyorum ama gerçekten de Bülent Arınç'tan tutun Abdüllatif Şener'e kadar
AK Parti'nin tüm ağır topları, şu ya da bu şekilde "Kararınız kararımızdır" noktasına geldi . Özellikle Arınç'ın Gül ve Erdoğan'la yaptığı baş başa görüşmelerde
dördüncü aday formülüne destek vermiş olması, Çankaya sürecinde Başbakan için bir dönüm noktasıydı.
Özetle Erdoğan, önce kendi adaylığını garantiledi, "adayım" bile demeden istese aday olabileceğini gördü; ardından Abdullah Gül'ün de o makamda büyük destek kazandığını gördü; sonra da kendi atayacağı üçüncü bir ismin önündeki engelleri de bir bir kaldırdı.
Bu stratejiye
başarısız demek mümkün mü?
Yayın tarihi: 24 Nisan 2007, Salı
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2007/04/24//aydintasbas.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2007, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.