|
|
|
|
|
Mete Has'tan dehşet anı
4 NİSAN 1971 pazar günü, Kadir amcamla evimize ulaştık. Kapıyı, eli silahlı 3 ki şi açtı. Hemen ardından, üzerimi aradılar. 'Silahın neredeş' dediler. Olmadığını söyledim. 'Biz, silah taşıdığını biliyoruz. Onun için bu aramayı yaptık' cevabını verdiler.
Kendilerini DevGenç üyesi olarak tanıtan teröristler, bizden 400 bin lira fidye istiyorlardı. Bu rakam, o tarihlerde çok büyük bir servetti. Hemen tedarik edilmesi mümkün değildi. Ama, eli silahlılar, bu parayı almadan gitmek istemiyorlardı. Saatler ilerledikçe, ortam gerginleşiyordu. Eniştem Tâlip Bey'le, bana doğru bakıp, 'Hadi' dediler, o anda enişteme baktım; gözlerini önüne eğmiş, dudaklarını ısırıyordu.
Teröristler, birbirlerine 'Osman 1, Osman 2' şeklinde hitap ediyorlardı. Elinde sten tabanca olan 'Osman 1' kod adlı terörist, ayaklandı. Evden çıkmaya hazırlandı. Kendisini takip etmemizi söyledi. 'Osman 1'in peşinden yürümeye başladım. Benim ardımdan, eniştem geliyordu. Onun da arkasında 'Osman 2' kod adlı terörist vardı.
MEÇHULE DOĞRU GİDİYORUZ
Boynumuz bükük, evden çıktık. Kapıda duran lacivert Mercedes otomobilimle gitmeye karar verdiler. Arabam, o ana kadar hiç böylesine kara yüzlü, hatta azrail kılıklı bir hayâlet gibi görünmemişti. Eniştemle, beni arkaya oturttular. 'Osman 1' direksiyona geçti; 'Osman 2' de yine arka koltukta yanımıza oturdu.
Evin dışında nöbette bekleyen 'Osman 3' ise, ön koltuğa yerleşti. Teröristler, birbirleriyle konuşurken, kod adları olan numaralarını söylüyorlardı.
Direksiyondaki terörist, arabayı nasıl çalıştıracağını sordu. Târif ettim. Hemen ardından, gözlerimize flaster yapıştırıp, üstüne de gözlük taktılar. Mercedes, büyük bir gürültüyle çalıştı. Yola koyulduk. Lastik seslerinden, yolun asfalt olduğunu anlayabiliyordum. Fakat, çok dönüp dolaştık. Hangi istikamete gittiğimizi kestiremiyordum.
Araba, bir meçhulde durdu. Bizi indirdiler. Kolumuza girip, birkaç adım yürüttüler. Birkaç basamak merdiven çıktıktan sonra, sağdaki bir kapıdan içeri girdik. Orada, gözlerimizi açtılar. Odada tek kişilik bir somya vardı. Yatağın üzerinde de bir battaniye seriliydi. Perdeler ise, sıkı sıkıya kapatılmıştı. Zaten, tüm eşyalar da bundan ibaretti.
Teröristler, karşımıza geçip dikildiler. Silahları, sürekli ellerindeydi. Aralarından, başkanları olduğunu zannettiğim birisi, 'İkiniz de yatağa oturun.' dedi. Sözlerini şöyle sürdürdü: 'Sakın bir yanlışlık yapmayın, kurşunu yersiniz.'
'Osman 2' kod adlı terörist de karşımıza oturup, kucağına sten tabancayı yerleştirdi. Gözünü kırpmadan bize bakıyordu. Hiç konuşmuyorduk.
Saatler böyle ilerlemeye başladı. Daha sonra, bir bavul getirip, ortaya yere koydular. 'İsterseniz, ayaklarınızı bunun üzerine uzatın.' dediler. Sabaha karşı eniştemle birlikte biraz kestirmişiz. Gözümüzü açtığımız zaman, sabahın 7'si olmuştu. Kapalı perdelerin aralığından, soluk bir ışık görünüyordu.
Akşam üstü saat 17.00 civarında, yüzlerinin gülmekte olduğunu farkettik. Biraz sonra, bize şunları söylediler: 'Bu dakikadan itibaren, artık misafirimizsiniz. Çünkü, fidye elimize ulaştı. Kadir Bey'in, 1 günlük kârına el koyduk.'
PARAYLA CANIMIZ KURTULDU
Bunun üzerine şu soruyu yönelttim: 'Eğer para gelmeseydi, bizi gerçekten öldürecek miydinizş' Karşımdaki genç cevap verdi: 'Evet. Ne yazık ki, öldürecektik. Çünkü, sizi vurmazsak; bir daha kimseden para alamayız. Bu para, bizim ideallerimiz için şart. Herkes, bu parayı, Rusya'dan aldığımızı sanıyor; halbuki biz, bu yolla temin ediyoruz.' Teröristlere 'Peki, niyetiniz neş' diye soracak oldum. İçlerinden biri yüzünü astı ve sert bir dille, 'Soru sormak yok' dedi.
Vakit geceyarısı olmuştu. Bir gece önce söyledikleri komutu tekrarladılar: 'Haydi, gidiyoruz.'
Kurtulduktan sonra Mahir Çayan, Ulaş Bardakçı, Oktay Etiman, Kamil Dede ile bayan terörist Rüçhan Manas tarafından kaçırıldığımızı öğrendik.
|