| |
Bir yastıkta aynı rüyayı görmek çok mu zor?
Fazıl Say'ın arkadaşımız Balçiçek Pamir'le yaptığı söyleşideki sözleri, sade evlilikleri değil tüm birliktelikleri yorumlayacak ağırlıkta anlamlar içeriyor. Bu sözleri yeniden hatırlayalım: - Bir buçuk yıl gece karımın yanında yatakta yatarken bir mucize olsa da boşansak diye düşünürdüm. Muhtemelen o da aynısını düşünürdü. Ortada evliliği bitirmek için bir sebep, toplamak için emek yoktu. Üstelik bir de çocuk vardı. Bu sözleri ve bunlar üzerinde yapılan yorumları okurken, rahmetli İsmet Ay'ın annesini anarken anlattıkları aklıma geldi. Bir düğünde davetliler yeni evlenen çifte "Bir yastıkta kocayın" diyerek dileklerini iletiyorlarmış. İsmet Ay'ın annesi sinirlenmiş ve bağırmış "Bir yastıkta kocayın" diyenlere... - Bir yastıkta kocamak hüner değil. Marifet bir yastıkta aynı rüyayı görmektir, demiş... Aslında aynı ülkenin vatandaşı olan insanlar için de durum farksız değil mi?
AYNI RÜYA Doğumla veya göç ederek bir ülkenin vatandaşı olursunuz. Hepinizin yastığı uyruğunuz, nüfus kağıdınız, bayrağınız, toprağınızdır. Ama acaba hepiniz aynı rüyayı mı görürsünüz "Vatanım" dediğiniz coğrafyada? Yoksa Fazıl Say'ın dediği gibi, evliliği bitirmek için sebep veya sürdürmek için de emek mi yoktur? Ya da üstelik bir çocuk mu vardır? Yani birikiminiz, hatıralarınız, alışkanlıklarınız mı sizi o yastıkta sabaha kadar gözlerinizi kırpmadan, tavana baktırarak düşündürür? "Ulus olmak" denilen o büyük birliktelik, aslında sadece siyasi coğrafyanın insanları zorladığı bir olgu değil ki? Aynı toprakta aynı rüyayı görmektir ulus olmak... Neticede bir anda "Göçmen" olmak da o kadar anlık bir mesele ki? Bakın Iraklılara mesela... Kendi vatanlarında yaşayamadıkları için milyonlarcası Suriye'ye, Ürdün'e ve başka ülkelere göç etmek durumunda kaldılar. Kendi topraklarında kabustan başka bir şey göremedikleri için, yabancı topraklarda farklı rüyaları görmeye çalışıyorlar. Aynı toprakta aynı rüyayı görmek için, evliliği sürdürmenin nedenlerini ve bunun için gerekli emeği aramamız, bulmamız ve bunları hep canlı tutmamız gerekiyor. Bizleri birbirimizden farklı kılan özellikleri vurguladığımız kadar, bizleri birlikte tutan niteliklerimizi de ön planda tutmayı başarmamız şart. Birileri diğerlerini "Ötekiler" diye görmeyi siyasetin gereği olarak gördükçe, birileri ötekiler olarak gördüklerine "Siz bizimle eşit değilsiniz" dedikçe, aynı rüyaları görmek çok zorlaşıyor.
RÜYA VE KÂBUS Çağımızda aynı rüyayı görebilmenin anahtarları belli. Anayasal demokrasi, hukukun üstünlüğü, laiklik, temel hak ve özgürlükler... Bu anahtarlar, farklılıkları ve çok sesliliği zenginlik haline dönüştürüyor. Bunlar sayesinde geleceği öngörülebilir bir ülkenin ortak yarınına dönük rüyaları görebilen vatandaşları oluyorsunuz. Ama bunları yok sayıp, "İdeolojik Devlet"lere özgü söylemlerle, tarihi de bugünü de "Toplum mühendisliği"ne konu ettiğiniz takdirde, rüyalar kabusa dönüşüveriyor. Yaşadığımız çağda bunun örneklerini fazlasıyla görmedik mi? İnanç farklılıklarının toplumları nasıl bölüp birlikte yaşayamaz hale getirdiğini Ortadoğu'nun bitmez tükenmez krizlerinde görüyoruz. Etnik farklılıkların vurgulandığı trajedileri en yakın tarihte eski Yugoslavya'da gördük. Saddam Irak'ı laikti, Taliban Afganistan'ı teokratikti. İki ülke de şimdi işgal altında.
KİMLER EŞİTTİR Demek istediğimiz şu. Artık Orwell'in "Hepimiz eşitiz, ama bazılarımız daha eşit" söylemini siyasetten ve düşünce hayatından dışlayalım. "Ahmet Necdet Sezer ve Deniz Baykal ne kadar eşitse, Recep Tayyip Erdoğan ve Abdullah Gül de o kadar eşittir" demeyi artık deneyelim. Çünkü bu coğrafyada kendilerini birilerinden daha az eşit olarak gören kesimler zaten fazlasıyla mevcut. Bu nedenle her seçim ölüm-kalım meselesi, her bayram bir kriz kaynağı ve her sosyopolitik gerçek tehdit biçiminde algılanmıyor mu? Herkesin aynı rüyayı görmesi için sebepler çok, ama bunları ön plana çıkartmak için akıl, iyi niyet, hoşgörü ve emek de gerekiyor.
|