İmar Bankası'nda karşılıksız Hazine bonosu satışı yapılmasıyla ilgili olarak 4 SPK yetkilisi hakkında açılan 'görevi ihmal' suçu davasının duruşması dün yapıldı.
İmar Bankası'nın yetkisi olmadığı halde Devlet İç Borçlanma senedi (DİBS-Hazine bonosu) satışı nedeniyle Sermaye Piyasası Kurulu yetkilileri hakkında açılan "görevi ihmal" suçu davasının duruşması dün yapıldı. 24. Asliye Ceza Mahkemesi'nde devam eden davanın dünkü duruşmasında mağdur avukatlarından Metin Taşdelen; Danıştay Daireleri, Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu ve idare mahkemelerinin SPK'nın ağır hizmet kusuru olduğuna dair kararları bulunduğunu belirtti. Taşdelen, "Mahkeme vereceği kararlarda bu kararları da dikkate alsın" dedi. Mahkemenin hakimi Yunus Karabıyıkoğlu, mağdur avukatlarının Danıştay kararlarını mahkemeye bildirmeleri için süre verilmesini kararlaştırarak duruşmayı 20 Aralık 2006 tarihine erteledi. Cumhuriyet Savcısı Abdullah Ayhan Şan, İmar Bankası aracılığıyla Hazine bonosu ve devlet tahvili gibi iç borçlanma senedi satın alan, senetlerin karşılıklarının bulunmadığını BDDK'nın bankaya el koymasından sonra öğrenen 705 müşteki ismine yer vererek, bu kişilerin TMSF tarafından DİBS karşılıklarının ödenmemesi nedeniyle mağdur oldukları ve piyasa denetimi yapmayan SPK yetkililerinin cezalandırılmasını istemişti. İddianamede, yönetmeliğin kendilerine yüklediği sorumluluğu yerine getirmeyen dönemin SPK Aracılık Faaliyetleri Dairesi Başkanı Ali Tayfun Acar, bu birimden sorumlu SPK Başkan Yardımcısı Nedime Hülya Kemahlı, Piyasa Gözetim ve Düzenleme Dairesi Başkanı Cemal Küçüksözen ve bu birimden sorumlu SPK Başkan Yardımcısı İbrahim Kubilay Timuçin hakkında görevi ihmal suçundan 3'er aydan 1'er yıla kadar hapis cezası talep edilmişti. Sanık SPK yetkilileri yaptıkları savunmalarda İmar Bankası'nın Hazine bonosu satış yetkisinin 1990 yılında iptal edildiğini, İmar Bankası'nı izleme ve denetleme yetkisinin kendilerinde değil Bankacılık Denetleme ve Düzenleme Kurumu'nda olduğunu, bu sebeple olayda bir sorumluluk veya suç varsa bu sorumluluğun BDDK'da olduğunu ileri sürmüşlerdi. Diğer yandan aynı konu ile ilgili olarak dönemin BDDK Başkanı Engin Akçakoca ve BDKK Başkan Yardımcısı Teoman Kerman ile birlikte 6 sanığın hakkında da "görevi ihmal" suçlaması ile Ankara 24. Asliye Ceza Mahkemesi'nde bir dava sürüyor. BDDK yetkilileri söz konusu davanın çeşitli aşamalarında İmar Bankası'nın bankacılık faaliyetlerine ilişkin bono satışının izlenmesinin SPK'nın sorumluluğu altında olduğunu belirtmiş ve dava konusu olayda sorumluluğun SPK'da bulunduğuna dikkat çekmişlerdi. Mahkeme BDDK yetkililerinin aynı davadaki söz konusu savunmalarının ardından kararı açıklamak üzere duruşmayı 18 Ekim 2006 tarihine ertelemişti. Bu arada dava dosyasına Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu'nun 8 Şubat 2005 tarihli 2005/1 sayılı denetim raporu iletildi. Denetim raporunda Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu, SPK yetkililerinin savunmalarının aksine sermaye piyasası kurumu niteliği taşımayan kurumların da sermaye piyasası mevzuatını ilgilendiren işlemlerde SPK tarafından denetlenmesi gerektiğine işaret etmiş ve örnek olarak da Banca di Roma ve Habib Bank'ın geçmişte Kurul tarafından incelenmesini örnek olarak vermişti. Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu'nun söz konusu raporundaki tespitlerin dava dosyasına girmesi SPK yetkililerinin aleyhine bir gelişme olarak değerlendiriliyor.
22
BİN KİŞİ MAĞDUR OLMUŞTU İmar Bankası'na el konulduktan sonra yapılan incelemelerde İmar Bankası'nda 2 Ekim 2002 ve 3 Temmuz 2003 tarihleri arasında 1 katrilyon 358 trilyon lira (1 milyar 358 milyon YTL) tutarında karşılıksız tahvil ve bono satışı gerçekleştirildiği tespit edilmişti. Karşılıksız tahvil ve bonoların satış ilanları da o dönemde Uzan Grubu'na ait medya kuruluşları ve diğer basın organlarında yer almıştı. İmar'da bono satışından mağdur olan yatırımcılar Danıştay'da açtıkları davalarda bono ve tahvil bedellerinin ticari faiziyle birlikte kendilerine ödenmesini talep ettiler. Söz konusu rakamın faizle birlikte hesaplandığında 2 katrilyon liraya (2 milyar YTL) ulaşması bekleniyor. Danıştay'da açılan davaların bir kısmı davacıların lehine sonuçlandı ve kesinleşti. Asliye Ceza Mahkemesi'nde açılan davalar, kamu tarafından ödeme yapılması durumunda İdare tarafından rücü edilecek kişilerin belirlenmesi açısından da önem taşıyor.