|
|
Çuvaldız kendimize
Muhafazakar medyayı 28 Şubat'a ilişkin tutumu nedeniyle eleştirdiğim gün SABAH'ta bir manşet çıktı. Ve ne yazık ki, dili itibariyle 28 Şubat'ı andırıyordu. Haber, ismini vermeyen veya veremeyen bir askeri yetkiliye dayandırılmıştı. 28 Şubat'ta bunu çok yapmıştık. Adını vermeyen bir 4 yıldızlı general, bir korgeneral konuşur ve bu şekilde gazetelere manşet olurdu. O generallerin isim vermeden durdurmaya çalıştığı Tayyip Erdoğan çok geçmeden geldi başbakan oldu, isterse mayıs ayında cumhurbaşkanı olacak. Yani isim vermeden konuşmak bir şey sağlamıyor. Bu işin askeri ilgilendiren kısmı. Medyayı ilgilendiren bölümü ise, halk oyuyla seçilmişlere asker üzerinden, özellikle de isimsiz asker üzerinden muhalefet yapmamak olmalı. Eğer bir komutan, emir-komuta zinciri içinde birliğindeki askerleri sivil giyindirip sokakta eylem yaptırıyorsa, bunun adı sivil toplum eylemi olmaz. Askerin görevi zaten sivil toplum örgütü olmak değildir, anayasanın çizdiği sınırlar içinde bir savaş örgütü olmak ve ülke güvenliği ile savunmasını sağlamaktır. Eğer, sivil toplum asker işini karıştıracaksak, sınır güvenliğini de AKUT'a havale etmemiz gerekir. Dediğim gibi, böyle tavırları ve acı sonuçlarını yakın zaman önce gördük, aynı suda bir daha yıkanmanın anlamı yok. Ama burada hükümete de bir hatırlatma yapmam gerektiğine inanıyorum. Sivil siyasetin alanını daraltarak, giderek milliyetçi bir çizgi tutturarak, AB projesini boşlayarak çevrelerindeki demokratik ittifakı zayıflattılar. Şimdi birbiri ardına komutanlar konuşmaya başlayınca AB akıllarına geldi. Sayın Başbakan demokrasinin, sivilliği ile eleştiriye hoşgörüyle bir bütün oluşturduğunu sindirmeli. Grupta dediği gibi, önüne bilgisayar koyanın hükümete, siyasete sallamasını kabul etmeli. Çünkü bu sallamalar sayesinde sistem ayakta kalıyor. Eğer o sallayanları 301'inci madde vasıtasıyla susturursa korksun. Çünkü asıl tehlike sivil eleştirinin, ne kadar seviyesiz ve basit olursa olsun, susmasıdır. Kürt sorunundan inancın toplumdaki yerine kadar her alanda sivil siyaset tavır almaz, görüşünün ardında cesaretle durmazsa boşluğu başka güçler doldurur. Dikkat ederse iktidarına sallayanların sayısı giderek artıyor ve itiraf etmesi gerekir ki, iktidarını en çok rahatsız eden bu tavra karşı 301'in bir şey yapma olanağı yok. Kabul edelim ki, burası da Almanya veya Fransa değil. Bu ülkenin bir tarihi, otoriteye bağımlı bir toplum yapısı var. Medyası da askeri otoriteye karşı biraz ürkek. Bütün bunları hesaba katıp Türkiye'nin önünü de açabilirsiniz, yeni sıkıntıların önünü de... Ama net bir şekilde görmeniz gereken bir gerçek var, artık herkese mavi boncuk dağıtarak yolunuza devam edemezsiniz. Hepimiz şapkamızı önümüze koyup düşünelim. Bugün askerin de şikâyet ettiği bir kısım gelişmelerin önünü 12 Eylül darbesi açtı. 12 Eylül'ü ve sivil siyasete yaptığı tahribatı hiç akıldan çıkarmayalım. Son kertede de unutmayalım ki, demokrasiyi savunmak da cesaret ister.
|