Bitez'in ruhuna erişmek...
Ege'den Atlas Okyanusu'na, Kral Mausolos'tan Cape Verde'li şarkıcı Cesaria Evora'ya uzanan bir insanlık yolu... Zaman ve tarih pergelinin bir ucunda antik Bodrum tiyatrosunu yaptıran bir kral, diğerinde küresel bir şarkıcı var. Türkbükü ne ise, Bitez onun tersi
Temmuz dolunayıyla göz gözeyiz... O, Ege'nin ve Bodrum'un üzerinde... Ben, Kral Mausolos'un yaptırttığı Bodrum Antik Tiyatrosu'nun yukarılarındaki rahatsız yerimde... Sahnede ise Cesaria Evora var...
* Şimdi bulunduğumuz yeri yaptıran Kral Mausolos, hangi dilde konuşurdu acaba? Cesaria Evora şarkılarını Creol dilinde söylüyor... Bu dil Portekizce ve Afrika dillerinin bir karması... Anlamadığımız bir dilde, Atlas Okyanusu'ndaki bir adanın yaşam hikâyelerini sakin akan içli bir sesten dinliyoruz...
* Ege sahillerindeki bu şarkıcı konuk, 4 bin kilometrekarelik, 400 bin nüfuslu, kendi parası olan ve çok uzun yıllar Portekiz sömürgesi olarak kaldığı için Portekizce konuşan minik bir ada devletinden geliyor... Dil Portekizce ama adanın konumu Afrikalı... Kültürü, Atlas Okyanusu'yla yıkanmış... Tüm bunlar şarkıya müthiş bir lezzet olarak yansıyor... Ege'den Atlas Okyanusu'na, Kral Mausolos'tan Cape Verde'li şarkıcı Cesaria'ya uzanan bir insanlık yolu... Zaman ve tarih pergelinin bir ucunda antik tiyatroyu yaptıran bir kral, diğerinde bir küresel şarkıcı var... Mehtap sanki tümünü ışıklandırmakta...
* Konserden sonra sokak bizi yaka paça kendine çekiveriyor... Halbuki biz Bitez'deki sakin otelimize gitme gayreti içindeyiz... Türkbükü ne ise, Bitez onun tersi... Narin ve sakin hali, bu koyun kendi karakteri oluvermiş sanki... Önce, kendini 'meşhur' olarak tanımlayan ve bunu hak eden Bitez dondurmacısı önünde duruyoruz... Sokağın sadece gürültüsü yok, böyle keyifleri de var çünkü...
* Bitez dondurmacısı her şeyin dondurmasının en mükemmel şekilde yapılacağı iddiası içinde... Üstelik bu iddiayı doğruluyor da... Bir zaman önce, piyasaya arz edilmeyen bir laboratuar çalışması niteliğindeki 'rakılı dondurmadan' da tatmıştım... Ama şimdilerde en tuttuğum konyaklı çikolata ve vişne... Bitez dondurmacısından ayrılıp bu kez yürüyerek, Bitez'deki menzilimize yol almıyoruz...
* Kıyıların cümbüşlü ışıklarıyla, oraların hemen ardındaki yollar birbiriyle tam bir tezat teşkil ediyor... Kırlık, köylük mekânlara şehirli yazlık makyaj, geceleri birbiriyle sarılmıyor, tam tersine ayrışıyor... Köylük evlerin önlerinden, köpek havlamaları içinde yürüyüp geçiyoruz... Sahilin parlak ışıkları uzaklarda kalıyor...
* Usulluk Bitez'in ruhu mu, maskesi mi? Ya da merak ettikçe mi ruhuna erişiliyor burasının... Koyu çevreleyen tepelikler... Sakin koy... Akşam inerkenki huzur...
* Esnaf, kendini Dünya Kupası'nın mağduru hissediyor... Temmuz ortalarına doğru bile beklenen turistik hareket yok... Umutlar hep şampiyona ertesine kalmış... Burası tıklım tıklım turist dolsa Bitez'in sakin ruhu hareketlenir mi, o duruş delinir mi? Bilemiyorum...
* Kral Mausolos'un Bodrum'u... Çıplak ayakla şarkı söyleyen, canı isteyince sahnedeki masasına çekilip sigarasını içen, içli şarkılarının altmış yaşındaki sahibesi Cesaria... Bitez... Hepimiz temmuz dolunayı altında birleşiyoruz... Buranın sükûnetini seviyorum.
|