Dayı
Cezayir kentinin Osmanlı'dan kalan bölgesini gezerken pek de duymadığım bir lakapla tanışıyorum: 'Dayı...'
*** Cezayir tarihini okurken de 'dayı' karşıma çıkıyor: "Yönetim önce 'ağa' denilen askeri komutanların, sonra da dayıların eline geçti. 18. yüzyılda dayılar, eski eyalet yönetiminden geriye kalan merkezi yapının başına geçtiler."
*** Cezayir limanına nazır 'Osmanlı Bölgesi'ndeki yapılardan biri de 'dayının evi...' Sağa sola sorarak 'dayı' konusunda öğrendiklerim de bir cümleyi geçmiyor. Söylenen şu: "Beylerbeyine bunlar dayı diyor..."
*** Türkiye'ye gelinceye kadar 'dayı'yı uykuya yatırıyorum... O sırada bana da biri sorsa benim de söyleyeceğim şey aynı: "Bunlar beylerbeyine dayı diyor..."
*** Daha sonra 'dayı' hakkında yaptığım küçük bir araştırma sadece Osmanlı'daki örgütlenme biçimleri hakkında değil, Cezayir ile ilişkiler hakkında da bilgi veriyordu: "16-19. yüzyıllar arasında Osmanlı eyaletlerinde Garp Ocakları'nda (Cezayir, Tunus ve Trablusgarp) seçimle işbaşına gelen asker ya da denizci kökenli yöneticilere verilen ûnvan. Dayılık ilk olarak, Garp Ocakları'nın oluşturulmasından kısa bir süre sonra, 1591'de Tunus'ta ortaya çıktı. Bir ayaklanma sonucunda bölgede yönetimi fiilen ele geçiren Yeniçerilerin bölük amirlerine bu ûnvan verildi. Aynı yıl Kerrase adı verilen paşa divanından ayrı bir de Divan- ı Guzat oluşturuldu. Yeniçeri ağası ile birlikte dayılar da bu divanın üyesiydiler. Dayılar divanda aralarından birini yönetimin ve askeri gücün temsilcisi olarak seçerlerdi. Seçilen dayı, hukuken beylerbeyinden sonra gelmesine karşın, fiilen eyaletin yöneticisiydi. Dayılık Trablusgarp'ta 1603'te, Cezayir'deyse gene bir dizi ayaklanma sonucunda 1689'da başladı. Tunus'ta etkisini yitirerek 1705'te yerini yerel beylerbeyine bırakırken, Cezayir'de 1830'a, Trablusgarp'ta da 1835'e değin sürdü. Yönetimi askeri güce dayanarak ellerinde tutan dayılar, bölgelerinde mutlak bir otoriteyi temsil ederlerdi. Osmanlı yönetimiyle açıkça ters düştükleri zamanlar ise sert yaptırımlarla karşılaşırlardı. Örneğin, 1689-1830 arasında başa geçen 30 Cezayir dayısından 14'ü Osmanlı yönetimince idam edilmiştir. Biçimsel olarak Osmanlı Devleti'ne bağlı olan dayılar atadıkları 'nazır' aracılığıyla merkeze danışmadan diplomatik ilişkiler kurar, elçi kabul ederlerdi. Dayılar, yeniçerilerin ulufelerinden ve limanlarda yerel beylerden pay alırlardı. Yerli ve yabancı tüccarlarla ortaklık kurarlardı. Yaşamları sıkı kurallara bağlıydı; perşembe ve cuma günleri dışında özel konutlara gidemezlerdi."
*** Akdeniz'e oldum bittim vurgunum. Cezayir'i de ilk kez gördüm. Aklımdaki ve gönlümdeki Cezayir ile bulduğum arasındaki farkları yazayım istiyordum. Ama olmadı... Osmanlı Bölgesi'ndeki 'dayı'nın evini gezmeseydik belki olabilirdi... Ama evini gezdiğim kişiyi tanımak istedim... Kimdi bu 'dayı...' Artık biliyorum...
*** Galiba bizim argodaki 'dayılanma' lafı da bu başkaldıran yeniçerilerden gelmekte... Neyse... Cezayir'i bir kez de 'dayısız' yazmak isterim... Sanırım o yazı, güzel ama depresif bir kadını anlatmak gibi olacak biraz.
|