Yeryüzünde sizin kadar yalnızım
Plüton nedeniyle başlayan gezegen tartışmasını ilk kez çarşamba akşamüstü, NTV radyo üzerinden yayın yapan BBC'nin Türkçe yayınlarını dinlerken öğrendim... Plüton buz ve kaya kütlesinden oluşmaktaydı. Anlaşıldığı kadarıyla fazla bir çekiciliği olmayan Plüton eğer gezegen ise onunla aynı niteliklere sahip ve ondan daha büyük olan ve şimdilerde göktaşı muamelesi gören Zeyna'nın ve onun gibi iki göktaşının daha gezegen sayılması gerekiyordu... Bu takdirde güneş sistemimizin gezegen sayısı dokuzdan 12'ye çıkacaktı.
***
BBC'de, Zeyna göktaşını bulan ve bunun Plüton gibi bir gezegen sayılmasını isteyen İngiliz bilim adamını dinlerken, bu haberin magazinsel kriterlerin iyice hâkim olduğu medya dünyamızda yer almayacağından çok emindim... Ertesi gün yanıldığımı görünce çok sevindim... Haberi hem bizim SABAH'ta, hem de Hürriyet'te buldum... Yaşadığımız dünya gezegeni, güneş sisteminin şu an için geçerli olan gezegen tanımına göre var olan dokuz gezegeninden biri... Ve dünya gezegeninin üçte ikisi sularla, denizlerle kaplı... Ama biz onu 'karalardan' algılamaya çalışıyoruz.
***
Güneş sisteminin minnacık gezegenlerinden biri olan dünyayı sadece 'kıtalardan' anlamaya çalışmakla yetinmeyip, içinde bulunduğumuz sistemi ve onun da dahil olduğu evreni tamamıyla yok sayıyoruz... Plüton 'gezegen mi, göktaşı mı' tartışması, en azından bu haberle ilgilenenlerin beyinsel ufkunu ve akıl gözünü daha geniş bir ufka çevirmesini sağlamakta... Biz evrendeki sonsuz ya da milyarlarca sistemden bir tanesinde, güneş sistemindeyiz... Güneş sisteminin de şimdi yeniden tartışma konusu haline gelen gezegenlerinden birindeyiz... Üstelik de küçük gezegenlerinden birinde... O zaman ölçüler, tanımlar, kriterler, kızgınlıklar, kavgalar, öfkeler, kişilik kavgaları anlamsızlaşıveriyor... Gezegenlerden birinde hoptirininam...
***
Lenin'in olağanüstü güzel bir deyişi var: "Evren keşfedilmedikçe insan geniş düşünemez..." Halbuki, bırakın evreni, köyümüzle, kasabamızla, kentimizle kendimizi tanımlıyoruz, eğer daha büyük metropollere taşınırsak da oraya intibak etmek yerine, kendi yerel derneklerimizi yeni mekânlara taşıyarak kendimizi güvence altına almaya çabalıyoruz... Bu dar ufuk alanı 'başkalarını' da 'düşman' olarak algılamamıza yardımcı oluyor...
***
Güneş sisteminin şu andaki gezegenlerini bir çırpıda sayabilecek kaç kişi var? Merkür, Venüs, Mars, Jüpiter, Satürn, Uranüs, Neptün, Plüton.. Eğer gelecek perşembe günkü uluslararası Astronomi Birliği, Plüton benzeri diğer üç kütleyi de gezegen sayarsa bu sayı 12'ye çıkacak... Bu yeni adım, vaktiyle eski Mısır'da yapacak bir iş olmadığı için yerlere uzanarak gökyüzünü seyreden ve seyrederek keşfeden insanlığın da ulaştığı yeni bir durak sayılacak. Plüton 1930 yılında Clyde Tombaugh tarafından bulundu. Şimdi 75 yıl içinde yeniden tanımlanma ihtiyacı doğdu. Dünya gezegenindeki insanlık serüveni ilerleyip duruyor... Kendi güneş sistemini tanıma aşkını her daim diri tutmakta...
***
Klasik müzikten pop müziğe geriledik mi, ilerledik mi buna tam cevap veremiyorum? Soruyu hangi noktadan cevaplayacağız... Hiç müzik dinlemeyenler açısından bugün müthiş bir zirve sayılır, klasik müzikle yoğrulan aristokrasi için ise banalleşme... O nedenle sosyolojik hafifleşme aynı zamanda bir demokratikleşme sonucu... Büyük yığınlar sisteme dahil oldukça konular da hafifliyor... Topluca magazinleşiyoruz... Ancak, kimi ülkeler amatör astronomların insanlara kendi dürbünleriyle gökyüzünü seyrettirdikleri ve evrenle samimileştirdikleri günler düzenleyerek, bu sosyolojik hafifleşmeyi bir ölçüde derinleştirme savaşı veriyor... Biz o çabalardan da uzağız...
***
Neyse yakınmanın sırası değil... Plüton aracılığıyla gökyüzü, güneş sistemi, gezegen tanımı, evren yeniden gündeme geldi. Üstelik bizim gazetelerde de yer aldı. Demek ki yeryüzünde, gökyüzünde yalnız gezen yıldızlar kadar yalnız değiliz. Biz de kendi dünyamızdan ve evrenimizden haberdarız. Bakalım, Plüton nedeniyle gündeme gelen Zeyna'nın kaderi ne olacak? Bir taş kütlesi olarak mı anılacak, yoksa güneş sisteminin kraliçeleri arasına mı alınacak?
|