Farkında mıydık Sulhi Dölek'in?
Senaryoları ile ülkemizde televizyon izleyicilerinin beğenisini kazanan, ama bence asıl edebiyatçı kimliğiyle önemsenmesi gereken Sulhi Dölek, genç yaşında geçen hafta aramızdan ayrıldı. Günümüzün böylesi yaygın kitle iletişim araçlarında adını duyuran bir yazarın, neredeyse yaşı kadar öykü, roman, çocuk kitabı yazmasına karşın, o kitaplarının yazdığı senaryolar kadar geniş kitlelere ulaşması gerekmez miydi? Sevgili Sulhi Dölek'i mutlu edecek de bu idi; ama yazarların, mutlu olabildiği dünyanın neresinde görülmüş? Necati Tosuner, "Cumhuriyet Kitap" ekinin 31 Mart 2005 tarihli sayısında Dölek ile yeni romanı "Küçük Günahlar Sokağı" vesilesi ile bir konuşma yapmıştı. Bu, sanırım onunla yapılan son konuşma olarak edebiyat tarihinde yerini alacak... Dölek'in aziz hatırasına, o konuşmadan kimi bölümleri aktarmak istiyorum. "Pilot olmak istiyordum. Sonra kendimi Deniz Lisesi'nde buldum. Pilot olamadıysam da, Deniz Harp Okulu'nu bitirip deniz subayı oldum. Sonra Amerika'ya gittim gemi inşa yüksek mühendisi oldum. Michigan Üniversitesi'ndeki üçüncü yılımda, 1974'te "Korugan" ı yazdım. Onunla, Milliyet Yayınları'nın ilk roman yarışmasında, yüzlerce dosya arasından ödül alınca, kendi kendime dedim ki: "Galiba yazar da oldum!" Daha lise sıralarında öyküler yazmayı deniyordum. İlk öyküm yayımlandığında 19 yaşımdaydım. 1969 yılında, 21 yaşımdayken, bir öyküm Varlık Yıllığı'na girdi. Aynı yıl, Yusuf Ziya Ortaç Armağanı'nı kazanıp Akbaba'da yazmaya başladım. Ama bana yazarlığımın asıl başlangıç noktası hep "Korugan" olarak görünür." "Roman benim en sevdiğim ortam. Atmosfer oluşturmak, kişiliklerin derinliğine inmek, neden-sonuç ilişkilerini irdelemek ve bunun benzeri başka açılarından roman yapısını daha elverişli buluyorum. Sanki, asıl o denizin balığıyım." "Truva Katırı" adlı romanımdan uyarladığım "Koltuk Sevdası", ekranlarımızdaki ilk politik hiciv güldürüsüydü. TRT'- de başladı. 12. bölümde "iyi saatte olsunlar" ın gazabına uğradı. Özel bir kanala geçtik. Bir süre sonra o kanalda diziye "sponsor" olan firma açıkça ve dürüstçe, "Hükümetle aramız bozulacak..." diyerek desteğini çekti." "16 yıldır "medarı maişet motoru"nu sadece yazarlıkla çeviriyorsam, büyük ölçüde televizyon dizileri sayesinde bu... Senaryo yazımını, özellikle televizyon senaryosunu, sanat değil, zanaat olarak görüyorum. Yazdığım her senaryoya, edebiyatın tadını, mizahın gücünü ve insan sıcaklığını katmaya çalışıyorum."
İYİ BİR EDEBİYATÇI Sulhi Dölek'in ilk yazısı 1969 yılında yayınlanmış, bense 1962'den beri edebiyat dünyasının içindeyim, aynı zaman ve mekanlarda çalıştığımız halde, benim için ne üzücü ki, hiç yüz yüze gelip iki kelime konuşamadık. Fakat şu satırlar, iki yazarın gönül bağının bir göstergesi sayılamaz mı? "Senaristliğimle ilgili epey yazı ve haber çıktı. Ama içlerinde sadece iki tanesi, Hürriyet'te Doğan Hızlan ve Sabah'ta Refik Durbaş, edebiyatçılığımın yazdığım dizilere katkısını işledi." Sevgili Doğan Hızlan gibi ben de gerçekten Dölek'in iyi bir edebiyatçı olduğuna ve senaryolarına bu yönünün güç kattığına inanıyorum. Sahi, televizyon senaryolarına bunca ilgi gösteren "medya"mız, Dölek'in aramızdan ayrılışını, bir edebiyatçıya yakışır düzeyde verebildi mi? Dölek'in senaryoları mı kalacak edebiyat tarihine, yoksa imzasını attığı romanları ve öyküleri mi? Kendi deyişi ile "zanaat" ı mı, yoksa "sanat"ı mı? Yanıtı, soruların içinde değil mi?
*** * "Bombay Sapphire Bardak Tasarım Yarışması", genç Türk tasarımcıları yaratıcı bir kadeh tasarlamaya çağırıyor. Gençler, yapıtlarını 25 Aralık'a kadar www.designerglasscompetition. com'a gönderebilir.
* Resim sanatının fotoğrafı nasıl dönüştürebileceğine bu dönüştürme eylemini "gizlemeyen" Murat Akagündüz, Antonio Cosentino, Altan Çelem, Hakan Gürsoytrak, Mustafa Horasan, İrfan Önürmen, Mustafa Pancar, gibi ressamların katılımı ile düzenlenen "Sınır Deneyimleri" başlıklı sergi, 10 kasımda Akbank Sanat'ta açıldı.
|