|
|
|
|
|
|
Parti zamanı gelince
Hayal edin; kendi yavrunuzla birlikte bir çocuğun partisine davetlisiniz. Sizinkini süsleyip püslemişsiniz. Yolda ikna çalışmaları başlıyor: "Ne güzel değil mi? Bir sürü çocuk olacak, balonlar olacak... Hem pasta kim bilir nasıl da güzeldir.. Dans da edecekmiş çocuklar..." Yaklaşık üç saat boyunca rahat edebilmek için etkileyici bir reklam kampanyası sunuyorsunuz çocuğunuza... Çocuk tabii o sırada arabanın arka koltuğunda sizi dinliyor, kimbilir aklından neler geçiriyor... Belki de şöyle şeyler; "Balon meselesi iyi. Belki bir tane balon kapabilirsem ondan sonra ağlamaya başlarım. Ya da pastanın gelmesini beklerim. Bakalım ne renk olacak pasta? Üzerinde kuzular, kediler var mı? Beni ilgilendiren kısım o zaten, pasta falan yemem ben. Bir kediyi tabağıma koyması için annemi ikna edersem, kediyi yer yemez çığlığı basarım. Bazen partiye katılan çocuklara da armağan veriliyor; bana ne gelse sevinirim? Boya kalemi değil ama gerçek bir cep telefonu iyi olabilir. Hımm.." Belki akıllarından geçen böyle bir şeydir değil mi? Partiye gidilir. Evde bir uğultu. Sizi ve çocuğunuzu görmekten -haliyle- memnun olduğunu dile getirmekten uzak ama kocaman hediye paketini gördüğü için gözleri parlayan papyonlu bir küçük insan kapıda... Ne kadar da büyümüş...
Parti başlıyor Bu doğumgünü çocukları elinizden paketi kapar kapmaz salona koşarlar. Anneleri de sırayla şu tümceleri sıralar; "Oğlum bir merhaba desene, ne kadar ayıp. Kusura bakmayın, doğumgünü heyecanı... Neden geç kaldınız? Salona geçelim mi? Ne gerek vardı bu kadar kocaman hediyeye?" Bunlar otomatik laflardır; en yakın arkadaşlarım dışında kalanlara zaman zaman ben de sarf ederim. Salona geçilir; bağıran çağıran çocuklar aynı zamanda yemek masasının etrafını turlamaktadırlar. Anne yine de partide bir şeyin eksik olduğuna karar verir ve gidip teybin düğmesine basar. Şimdi felaket bir gürültü vardır. İlk geldiklerinde annelerinin dizi dibinde oturan dışadönük, atak çocuklar artık patlama noktasına ulaştıklarından salonu terk edip; süslenmemiş, yemeklerin olmadığı, ev sahibinin girilmesini istemediği odalara giderler. Ütü yapılacak giysileri karıştırır, mesela bir iç çamaşırını bayrak gibi sallayarak salona gelirler. Bir diğeri parfüm sürmekle meşguldür. Bir tanesi banyo çekmecelerini karıştırıp, bir başkası da tabaklara davul muamelesi yaptığı sırada doğum günü çocuğunun annesi yavaş yavaş sinirlenmeye başlar. Herkesi salona toplamak için pastayı getirmek şart olmuştur. Kocaman bir kremalı pasta masanın ortasına konur. Mumlar yakılır. Bütün çocular doğumgünü çocuğuna yakın olmak ve mumları üflemek ister. Genellikle de anne "bir dilek tut" diyene kadar diğer çocuklar mumları üflemiş olur. Bir daha yakılır mumlar ve bir daha... Her çocuğun gönlü oluncaya kadar el çırpılır. Sonra bütün çocuklar pastanın üzerindeki minik hayvancıklara saldırır. Doğumgünü çocuğu hepsini kendine saklamak ister ama nafile.. En önce bunlar yenir. Zaten çoğu ebeveyn minicik parçalar kestiği pastadan kendi çocuklarına yedirmeye çalıştıkça çocuklar kaçar. Pastayı bitirenler de ebeveynler olur. Doğumgünü partileri büyüklerin kilolarına kilo kattığı, çocukların beş kat daha azıttığı zamanlardır. En ummadık şeyler de bu partilerde olur; biri düşer, birinin burnu kanar. Biri altına çiş yapar, diğeri ağlamaktan kızarır. En iyisi bu partileri vakitlice terk etmektir. Doğru zamanlama pastanın kesileceği andır; bunun için daha önceden bir yoklama yapmak, doğumgünü çocuğunun annesine pastanın masaya ne zaman teşrif edeceğini laf arasında sormak şarttır. Pastanın ardından da kalkmak en doğrusudur. Bu tip -çılgın- partiler ev sahibini canından bezdireceğinden, erken gidene duacı olan pek çok anne olmuştur.
|
|
|
|
|
|
|
|
|