|
|
|
|
|
Ağlayanı bile güldüren söyleşi
|
|
Kıyafetinden fazla kilolarına kadar eleştirilen Erovizyon temsilcimiz Gülseren, Savaş Abi'ye anlattı... "Küfretmedim, lanet okudum."
Hakkımda yazılıp çizilenlere küfretmedim ama çok lanet okudum
Son Erovizyon şarkı yarışmasında Türkiye'yi 'Rimi Rimi Ley' adlı şarkıyla temsil eden ve 13. olan Gülseren, sahne performansından 'fazla' kilolarına kadar sürekli eleştirilmişti. Gülseren Savaş Ay'a içini döktü.
Rimi Rimi Ley diyen şarkıyla geçen yıl Erovizyon temsilcimiz olan Gülseren karşımda hüngür hüngür ağlıyor, içim eziliyor. Onun gözyaşları Deniz Akkaya'nınki gibi de değil. O sevgilisinden değil, hak etmediği halde, bir kısım medyadan ve bazı organize gruplardan maddi manevi dayaklar yemiş. Anneden alınan harçlıklarla Paris'ten Türkiye'ye gelip koca bir ülkeyi yine o harçlıklarla temsil etmek... Bir kuruş kazanamadığı gibi, eti budu cılız ev ekonomisini batırmak... Türkiye'yi, Türkleri çok seven Kübalı müzisyen eşine bize özgü "medyatik linç" sendromunu anlatabilmek çok güç... Vatandaş sağduyulu, şükür ki... Yolda sarılıp öpen, 'Üzülme kızım, biz seni çok sevdik' diyen teyzeler, genç kızlar içine su serpiyormuş. O ağlarken soru sormaya dilim varmasa da... Ufff uf. Ne zor iş bu.
- Ne oldu böyle doldun taştın Gülseren? - (hıçkıra hıçkıra ağlayarak) Ben ne yaptım ki? Vatanıma zarar mı verdim? Gel yarış, kazanırsan sen gidersin, dediler. Geldim, yarıştım ve kazandım. Sonra da çullandılar üstüme. - Canın çok acımış, acı da geçmemiş belli... - İlk geldiğimde yanımda bir valiz. Bir de Türk bayrağım vardı. Çocukça mı gelir bilmem. Ona sarılıp yattım ben. Yatak döşek olmayan bir odada, bayrağıma sarılıp yerde yattım. - Küfür ederken Fransızca mı Türkçe mi kullanıyorsun? - Niye ki? - O yazılıp çizilenlere çok küfretmişsindir sanırım... - Küfretmedim ama çok lanet okudum. Çocuğunuza bunlar söylense gidip boğarsınız belki de. Annem çok sarsıldı, sabahlara kadar ağladı. Hem kendi annemden hem de eşim Luis'in annesinden maddi katkı alarak geçirdik buradaki günleri. - TRT para ödemedi mi size? Tam yedi ay sürdü yarışma süreci. Defalarca gelip gittik. Otellerde kaldık. Burada yaşadık. Paris'te yapım firmamız var. Orası boş kaldı. Sadece birkaç gelişimizin uçak parasını ödedi TRT. Bazen de oteli karşıladı. Ama biz maddi manevi çöktük. Besteci Erdinç Tunç 5 bin euro ödeyecekti güya. Söz verdi ama hala yok ortada. - Kabahatin büyük, Türkiye'yi temsil etmek cezasız bırakılacak iş mi? - Ben pavyonda çalışıyormuşum. Orası bir batakhaneymiş. Burada bazı jüri üyelerine rüşvet vermişim. Bazılarıyla yatıp kalkıp aşk ilişkisi yaşamışım. Jüride Melih Kibar, Garo Mafyan gibi dev isimler vardı. Bunlara mı rüşvet verdim ben yani?
ANNEM VE BABAM AŞÇI - Gel senin hayatını baştan alalım. - Kocamustafapaşa'da doğdum. Annem babam İstanbul'un büyük aşçılarıydı. Osmanlı Türk mutfağı olan bir lokantaları vardı. Önemli müşteriler gelirdi. Paris'e gelmeleri teklif edilmiş, onlar da 1978'de ilk Türk lokantası Turkuaz'ı açmışlar. Paris'te Opera Meydanı'na yakın. Biz beş kardeşiz. Dört kız, bir erkek. En büyük benim. Annem mutfağa hiç sokmadı beni. "Biz çalışıyoruz, siz okuyun" dedi. Üniversiteye kadar okudum. Türkoloji okudum ki dilimi unutmayayım, iyi kullanayım. Hem de konservatuvara gittim dört yıl. - Nasıl oldu profesyonellik? - Konservatuvardan arkadaşlarla bir doğum günü kutlamasına La Tromei'ye gittik. Beni sahneye çıkardılar. Hani batakhane dedikleri yer. Burası Paris'in en ünlü gece gece kulüplerinden biridir. Gece 10'dan sabah 6'ya kadar açıktır. Burada kendi işini bitiren, konserden dönen büyük müzisyenler toplanır, hem rahatlar hem de bedelsiz müzik yaparlar. Danny Brian, George Mustaki, Nina Simons gibi isimler gelir. Ve o gece işletmeci gelip teklif etti. "Hiç Türk müziği yapmadık, dener misin?" dedi. Sonra bir gece aklıma esti, gittim oraya. Darbukam da yanımdaydı. Çıktım şovumu yaptım. - Sen Paris sokaklarında darbukayla mı dolaşıyorsun? - Darbuka benim şovumun bir parçası. Önce uyum sağlamak için solo yaptım. İlk parçam türkülerdi. 'Yüksek yüksek tepelere ev kurmasınlar' türküsüydü. - !!!!!!!!!! - Sonra bir adam karşı çıktı bana. 'Burada da mı Midnight Express milletini dinleyeceğiz?' diye laf attı, çok kızdım. - Ne yaptın darbukayı kafasına mı vurdun? Yok ama yanına gittim, dik dik baktım suratına. Korktu. Sonra dedim ki "Bu şarkıyı senin için. Sırf senin için söyleyeceğim. Aç kulağını." - 'Fincanı taştan oyarlar'ı mı okudun adama? - (gülüşmeler) Hayır 'Bu akşam bütün meyhanelerini dolaştım İstanbul'un'u okudum. Baktım şarkının sonunda ağlıyor adam. - !!!!!!!! - Çok etkilendi, mahçup oldu. - Fransızca'ya mı çevirip okudun? - Yoo... Türkçe okudum. Adamın Türkçe'si yoktu ama çok lirik gelmiş ona şarkı. İlk fırsatta İstanbul'a gideceğim, dedi. - Sen çok mu seviyorsun İstanbul'u? - Hem de nasıl! Ama kayınpederim daha çok seviyor. - !!!!!! - O bir İstanbul aşığı. - Kim o? Nereden biliyor ki İstanbul'u? - O çok değerli, Kübalı ünlü bir müzisyen. Los Machucambos'un kurucusu ve şefi. Şimdi 73 yaşında, New York'ta yaşıyor. - Oooo, meşhur bir gruptu o... - Evet. Bestelerini dünya bilir kayınpederimin. Quizas Quizas, Pepito mi corazon, Bolero...
ARKASINDAN HERKES AĞLADI - Hala sahnede mi? - Bazen çok özel gecelerde çıkıyor. Bizim konserlerimize de gelip ön sırada oturuyor. İlk şarkıdan başlayarak işaret ediyor, beni de alın sahneye diye. Öyle bir kendini kaptırıyor ki dişleri düşüyor. - !!!!! - Kendinden geçince takma dişleri düşüyor, çaktırmadan alıp takıyor. Biz görüp gülüyoruz. Ama o arada bir kızı kesiyor ve kart uzatıyor sahneden mesela. - Horozun gözü çöplükte desene? - Kumburgaz'a tatile getirdik onu. 2-3 gün bıraktık. Balkondan tüm kızlara bolero şarkılar söylemiş. Ayrılırken sitenin yarısı ağladı arkasından... - Eşin babasına layık bir müzisyen evlat mı? - Süperdir o. Partisyonda üstattır. Çok değişik bir tarzı var. Biz ikimiz harika bir çiftiz. Hem sevgide saygıda hem müzikte. - Siz şimdi Türkiye'ye kesin dönüş mü yaptınız? Ev bark filan durumu ne? Evet. Artık buradayız. Yeni bir grup kuruyoruz. Basçımız, piyanistimiz tamam. Cihangir'de ev tuttuk, 1+1 ayda 800 milyon lira. Sonra Balık Ayhan'ı, Mısırlı Ahmet'i tanımak istiyorum hemen. Bir de Sezen Aksu'ya hayranım. Onunla da tanışırım kısmetse. Görsünler ki ben iyi bir sesim, yaptığım işe aşığım. Beni bambaşka tanıttılar. Elbiseyi, makyajı, saçı başı yaparken danışmadılar bile. Sonra da o elbiseleri geri aldılar zaten. - Vayyy!.. - Valla öyle. Bir de kalçalarıma takmışlardı biliyorsunuz. - !!!!!!!! - Ama Kiev'de ikinci olan kız 110 kiloydu.
|
|
|
|
|
|
|
|
|