Fransızlar Bıkkın
AB Anayasası'na evet oyu atanlar bezgin, hayırcılar da neredeyse patlamaya hazır bir bomba gibi
Henry Kissenger, birinci Irak Savaşı'ndan sonra sormuştu: "Avrupa dediğiniz yer neresidir, telefon numarası kaçtır''? Avrupa'nın kurucu ve anayasa konusunda da en ısrarcı ülkesi Fransa'da ve diğer 24 ülkede anayasa kabul edilmiş olsaydı, hemen bir telefon numarası bulunacak değildi, ama bir gün 450 milyon adına konuşabilecek ehliyette birinin var olabileceğine dair beslenen ümit artacaktı. Sembolik bir cumhurbaşkanı olacaktı Avrupa'nın. Gerçi ülkeler yine pek çok konuda, mesela söz konusu bir savaşta görüş beyan ederken kendi egemenlik haklarını kullanabilecekti. Irak Savaşı'nda olduğu gibi. Adı anayasa olmakla birlikte zaten bir anayasa da değil, bir anayasa sözleşmesiydi. Chirac geçen yaz anayasa sözleşmesini referanduma götüreceğini açıklarken, sonucun 'evet' çıkacağını, bunun da 'kendisinin halk tarafından onayı anlamına geleceğini' ve böylece '2007'de üçüncü kez aday olmayı' diliyordu. Elysee'nin hesabı tutmadı. Son yıllarda seçimlerde oy atmaya üşenen Fransızlar referandumda geniş bir katılımla 'hayır' dediler. Hem hükümet hem de Chirac, mühim bir darbe yedi. Fransızlar Avrupa'yi reddetmiş değiller, anayasayı da! Onları en çok ilgilendiren; ekonomik ve sosyal sorunları. 'Evet' atanlar bezgin, 'hayır' atanlar patlamaya hazır bomba gibi Avrupa'da yüzde 10'larla işsizliğin en yüksek olduğu bu ülkede Fransızlar liberalizmden, yabancı göçünden, Çinliler'in tişörtlerinden, kuşatılmaktan, yeni üyelerden korkuyorlar. Fazladan sistemin bir yerde şu andaki çöküşünün de bir izahı gibi duran, ciddi korumacı ve 'bir Fransiz istisnası' diye geçen 'Fransız sosyal modeline' de değil, dokunulmasına, tartışılmasına dahi tahammül edemiyorlar. En çok da hükümete ve Chirac'a! Cumhurbaşkanı referandum gecesi "mesajı aldığını'' söyledi! Chirac, kimsenin aklına gelmeyen bir hükümet bileşimi yaptı. Seçilmemiş, seçilmeyi de denememis, üst düzey bir bürokratı, ama kendisine daima sadık kalmış bir ismi, Dominique De Villepin'i başbakan yaptı. Şiir kitaplarıyla tanınan, gümüş rengi saçları, ince yapısı, uzun boyuyla, at üstünde bir şövalyeyi andıran biri.
İŞSİZLİĞİN ÇÖZÜMÜ KOLAY Atandığı günün akşamı televizyona çıktı ve dedi ki: "Hiç merak etmeyin işsizlik konusunda daha denemediğimiz çok şey var. Onlara bakacağız yürürse, ne ala! Yürümezse başka çözümlere!" Chirac, en büyük rakibi ve sağın yeni lideri Sarkozy'i de içişleri bakanı yaptı. Böylece ülkede otoritesini vahim ölçülerde yitirmiş bir cumhurbaşkanı, kimsenin takmadığı bir başbakan, hükümetin 2 numaralı koltuğunda da herkesten güçlü bir adam var. Başbakanlık, yarı-başkanlık sistemi nedeniyle cumhurbaşkanı ve başbakanın aynı siyasi görüşten olduğu dönemler için, aşağı yukarı dekoratif bir makam gibi Fransa'da. Bu seferki hepten dekoratif! Fazladan başbakanla, içişleri bakanının dünya görüşleri birbirinin tamamen zıddı, bir nev'i koalisyon hükümeti. Chirac'la, Sarkozy'nin durumu da bir çesit kohabitasyon gibi anılabilir. Sola gelince, referandumdan anlaşılan halkın bir süredir sol görüşe yakın olduğu. Ama solda da muktedir bir lider yok. Fransa bir süre çok eğlenceli olacağa benziyor.
|