|
Gani Turanlı tam bir görüntü sihirbazıydı
|
|
Bir görüntü yönetmeni olarak filmlerin estetik kalitesine çok şey katmış bir sanatçıydı. Özellikle Lütfi Akad, Atıf Yılmaz ve Yılmaz Güney'in yanıbaşında olması sayısız başyapıta katkısı unutulmayacak.
Gani Turanlı öldü. Çok yaşlı ve toplumun uzun zamandır gündeminden uzak kalmış herkesin başına gelen onun başına da geldi: Hakkında çok az yazı çıktı ve layık olduğu gibi anılamadı. Bu küçük yazıyla, bu görevi bir ölçüde yapmaya çalışacağım. 1926 doğumlu olduğuna göre, Gani Turanlı 79 yaşında hayata veda etti. İyi bir aileden geliyordu ama gözü fotoğrafçılıktaydı. 1950'lerde set fotoğrafçılığı yaptı, oradan kamera asistanı oldu. 1963'teki "Yabancı Kız"la görüntü yönetmenliği serüvenine başladı. Gani Turanlı, kısa zamanda mesleğinin en iyilerinden biri oldu. 1960'lı yılların hızlı temposu içinde setten sete koşuyordu. Aralarında "Dikenli Gül", "Aşk Merdiveni", "Sahte Nikah", "Aşk ve Kin", "Ağaçlar Ayakta Ölür" de bulunan ticari filmlerden sonra Atıf Yılmaz'la çalışmaya başladı: "Ah Güzel İstanbul", "Ölüm Tarlası", "Pembe Kadın"... 60 sonlarının gerçekçi film yapma kaygılarıyla o nefis siyah-beyaz estetiği birleştiren, sinemamızın yüzakı filmler. Yine Yılmaz'la ilk Sinemaskop filmimizi yapmak da ona nasip oldu: "Toprağın Kanı". Ve yine Yılmaz'la birlikte renkli film serüvenine de atladı: "Kozanoğlu", "Cemile", "Köroğlu", vs.
YILMAZ GÜNEY'LE İŞBİRLİĞİ Ama araya önemli bir parantez girdi: Yılmaz Güney. Onunla birbirinden güzel filmler imzaladılar: "Bir Çirkin Adam", "Ağıt", "Acı" (o "Acı" ki yıllardır kayıp bir başyapıttır), "Umutsuzlar", "Baba", "Vurguncular", "Zavallılar"... Gani Turanlı'nın biraz burjuva kokan hali-tavrıyla Güney'in emek ve emekçiye yönelik dünyası, nasıl olmuşsa çok iyi kaynaşmıştı. Çekimlerde çok iyi anlaştıklarını ve iyi arkadaş olduklarını biliyorum. Onun meslek yaşamındaki üçüncü büyük isim, Lütfi Akad oldu. Akad'ın uzun meslek yaşamının en verimli ve önemli döneminde işbirliği yaptılar. "Seninle Ölmek İstiyorum", "Gökçe Çiçek", "Yaralı Kurt" derken, o görkemli "kent ve göç üçlemesi", yani sırasıyla "Gelin", "Düğün" ve "Diyet" geldi. Ve de Memduh Ün'ün Yaşar Kemal uyarlaması "Ağrı Dağı Efsanesi". Ama Gani yorulmuştu. Çok yoğun çalışmış, üstelik 70'lerin ne de olsa setlere de yansıyan o gergin ve politize ortamı onu ayrıca yormuştu. Üstüne üstlük 1974-75'lerde başlayan "seks filmleri" olayı, birçok kaliteli insan gibi onu da sinemanın dışına itmişti. Böylece TRT'ye geçti ve kimi TV dizileri çekti. Turanlı, Halit Refiğ'in "Yorgun Savaşçı" dizisini de çektikten sonra her şeyi bıraktı. Bodrum yakınlarındaki bir eve kapandı, bir daha da dönmedi. Taa ki hastalanıp tedavisinin burada yapılması gerektiği zamana kadar...
ÖDÜL TÖRENİNE GELEMEDİ Turanlı'yla yıllar boyu birçok kez birlikte olduk. Kusursuz bir evsahibi olduğunu, dostlarını çok iyi ağırladığını işitir dururdum. Yıllar, yıllar sonra, Sİ- YAD 2005 Onur Ödülleri'nden birini ona vermeyi kararlaştırdık. Telefonunu bulup aradım, çok sevindi. Ancak bir zaman önce başlayıp tedavi edilen hastalığı yeniden nüksetmişti. İstanbul'a geldiğinde, kemoterapiden saç ve bıyığının döküldüğünü, o halde törene gelmek istemediğini söyledi. İsrar edemedik ama biz yine de ödülünü duyurduk. Ne yazık ki geç kalmıştık. Bunu bir yıl önce bile düşünmüş olsaydık, belki bizzat gelip alacaktı ve onu son bir kez görme fırsatını yakalamış olacaktık. Olmadı... Ünlü görüntü yönetmeni Nestor Almendros ülkemizde de yayınlanan anılarının önsözünde şöyle diyor: "Görüntü yönetmenliği nedir, bir görüntü yönetmeni ne işe yarar? Her şeye ve hiçbir şeye. İşi yalnızca kamerayı kullanmak olabilir. Ama kimi filmlerde, renklerin seçiminden dekorlara, kostümlerin malzeme ve şeklinden ışıklandırmaya, her şeyi yüklenir. Ancak yönetmenle uyum içinde olmak şartıyla: Filmler sonuç olarak bizim değil, yönetmenlerindir". İşte Gani Turanlı, bu genel çizgi içinde çalışmış, işini çok iyi yapmış, filmlerin estetik kalitesine çok şey katmış bir sanatçıydı. Özellikle üç büyük ustamızın, Lütfi Akad, Atıf Yılmaz ve Yılmaz Güney'in yanıbaşında olması, en güzel filmlerinde onlarla uyum içinde çalışması ve sayısız başyapıta katkısı unutulmayacak.
|