Biraz da iyimserlik gerek
Türkiye kimilerinin ısrarla vurguladığı gibi karanlık bir yolda ilerlemiyor.
Türkiye son yılların en hızlı reform sürecinin ardından biraz hız kesince gerek içerde, gerek dışarıda farklı sesler yükselmeye başladı. Her iktidar elbette eleştirilir. Ancak bu yavaşlama süreci, ülkedeki bütün olumlu gelişmelere kara gözlükle bakan kesimlerde bayram havası estirdi. Ülkemizde ne yazık ki, her şeyde olumsuz bir yön arayan kesimin sesi çok fazla çıkıyor. Eğer hükümet başarısız olursa, insanların işsiz kalmasından, fabrikaların kapanmasından mutluluk duyacak bir tutuma giriyorlar. Üstelik, genelde bu kesimin sesi çok yüksek çıkıyor. Bu grup zaman zaman o kadar ağır basıyor ki, bizler kimi olumlu gelişmeleri yansıtırken bile bir suçluluk duygusuna kapılıyoruz. İstanbul'da geçen hafta gerçekleştirilen zirve bunun en önemli örneği. Daha üç-beş yıl önce bakanlarımız IMF'nin üçüncü-dördüncü derece memurlarıyla konuşmaktan duydukları mutluluğu ifade ederken bugün gerek Dünya Bankası, gerek IMF en üst düzeyde bu toplantılarda yerini alıyor. Yabancı sermaye bürokrasi ve hukuktaki çarpıklıklardan şikayetini sürekli gündeme getirmekle birlikte Türkiye'yi bir cazibe merkezi olarak gördüğünün altını çiziyor. Türkiye kimilerinin ısrarla vurguladığı gibi, karanlık bir yolda ilerlemiyor. Elbette eksikler, yanlışlar var. Dün vardı, bugün, yarın da olacak. Ama sadece eksikleri vurgulamak, olumlu gelişmeleri görmezden gelmek ülke atmosferini kötü etkiliyor. Yatırımcının, girişimcinin cesaretini kırıyor. Oysa bugün ülkemizde milyonlarca işsiz, üniversitelerden her yıl mezun olan milyonlarca genç var. Eğri oturup doğru konuşalım. Bu insanların bir tek umudu, gerek Türk girişimcisinin, gerek yabancı sermayenin ülkemizde yeni yatırımlara girişmesi. Bu insanlara karşı bir borç hissediyorsak, hakka, hukuka, çevreye saygılı girişimcilerin karşısında olmamamız gerekir. Yatırımların önemini 12 Eylül öncesinin devrimci sendikası DİSK bile fark etti. Bu yıl 1 Mayıs sloganlarındaki çarpıcı değişiklik bunun en önemli göstergesi. Çalışacak işyeri olmazsa, sendikanın varlığı ne işe yarar herkes gördü. Bu, hükümet her şeyi dört dörtlük yapıyor anlamına gelmiyor. Amerika ile ilişkilerden Avrupa Birliği reformlarına, yabancı sermayeyi çekmek için gerçekleştirilecek değişimlerden hukuk reformlarına kadar atılması gereken çok adım var. Hükümetin bir iktidar yorgunluğu içine girdiği, fazla dar bir çevreyle çalıştığı, dışarıdan gelen fikirlere sıkı sıkıya kapalı olduğu da bir gerçek. Aylarca konuşulan ama sonradan gerçekleştirmeye cesaret edilemeyen hükümet değişikliğinin bakanlar üzerinde yıpratıcı ve yavaşlatıcı bir etki yaptığı da bir başka gerçek. Ama bütün bunlar Türkiye'nin tükenip bittiği, yarından ümit kestiği anlamına gelmiyor. Tam aksine Türkiye müthiş umutlu bir 2005 yazına giriyor. Sayısı giderek artan turistler ve buna bağlı yükselen turizm geliri, özelleştirmeye olan yabancı ilgisi, ardı ardına başlayan konut ve çarşı inşaatları bunun göstergesi. Elbette üstesinden gelmemiz gereken bir Kürt sorunu, bir Ermeni meselesi, bir Apo'nun yeniden yargılanması konusu var. İşe olumlu yönlerden bakarak girişirsek hem kendimize güvenimiz artar, hem yarından umudumuz artar, hem de sorunları çözme irademiz daha da güçlenir. Onun için biraz da iyimserlik lütfen.
|