|
|
|
|
|
|
'Rehavet varsa karşı tarafta var'
Başbakan Erdoğan The Economist Group'un Konferansında "Türkiye'nin AB sürecine dair rehavete kapılmadığını, rehavet varsa bunun AB tarafında olduğunu belirtti. Erdoğan AB ülkelerine Türkiye'yi iyi anlamaları ve rencide edebilecek davranışlardan kaçınılmalı uyarısında da bulundu.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, bir katılımcının ''Avrupa'daki kamuoyunu, özellikle Almanya ve Fransa'yı nasıl daha dost kılabilirsiniz, spesifik bir planınız var mı? sorusu üzerine, Fransız yetkilileriyle ve şirket temsilcileriyle çeşitli görüşmeler yaptığını söyledi.
Erdoğan, ''Anlaşılmaz olan nokta şu, belki de bu siyasetin çirkin yanı şu, burada açıkça söyleyeyim, o da nedir? Bakıyorsunuz ki belli bir makama, belli koltuğa gelmeden önce yapılan açıklamalar farklı oluyor, belli bir makamı yakaladıktan sonra yapılan açıklamalar farklı oluyor'' dedi. Siyasetin çirkin yüzünün ''tribünlere oynamak'' olduğunu belirten
Erdoğan, şöyle konuştu:
''Halbuki, siyasette adete bir matematik oluştursak, iki kere iki dört, böyle yürüsek, o zaman birbirimizi çok daha iyi anlayacağız, çok daha iyi tanıyacağız. Bunu yakalamamız gerekiyor. Fakat tüm bunlara rağmen, 17 Aralık sürecinde yani bize adeta hendek atlattılar.''
Türkiye'nin AB sürecinde pek çok kriteri yerine getirdiğini, 3 Ekim için müzakere tarihi aldığını anlatan Erdoğan, ''Bu defa rehavetti, şuydu, buydu... Bu tür şeylerle uğraşıyoruz. Halbuki bizim tarafımızda herhangi bir rehavet, gevşeme böyle bir şey söz konusu değil. Tam aksine şu anda rehavet varsa karşı tarafta var'' dedi.
Erdoğan, bazı kişilerin kendisine ''politika yap'' dediğini kaydederek, ''Ben politika yapamam. Ben siyaset yapıyorum. Bu siyaseti yaparken de ben diyorum ki (Dürüst olmaya mecburum). Çünkü ben aldatamam, ama aldanmak da istemiyorum'' görüşünü dile getirdi.
Almanya'da Hıristiyan demokratlara, burada yaşayan 2.5 milyon Türk'ün 700-800 bininin Alman vatandaşı olduğunu söylediğini belirten Erdoğan, buradaki Türkler'in entegrasyonu noktasında ellerinden gelen gayreti gösterdiklerini kaydetti.
Erdoğan, ''Ama asimilasyon derseniz tabii ki bu mümkün değil. Biz dünyada hiçbir insanın asimile edilmesine evet diyemeyiz. Bu insanlığa saygısızlık olur. İnsana saygı, onu olduğu gibi kabul etmektir. AB'de geleceği beraber yakalamamız lazım'' dedi.
Erdoğan, yuvarlak masa tartışmasına katılan HP Orta-Doğu Avrupa, Ortadoğu ve Afrika Başkan Yardımcısı ve Genel Müdürü Jan Zadak'ın ''Türk hükümetinin bilgi toplumu oluşturma konusunda neler yapmayı düşündüğü ve önümüzdeki birkaç yıl içinde oluşturacağı katma değeri AB'ye nasıl entegre edeceğini'' sorması üzerine, Türkiye Cumhuriyeti bütçesinde hiçbir zaman Milli Eğitim Bakanlığı'nın birinci sırada yer almadığını, ancak son iki yıldır birinci sıraya oturduğunu söyledi.
Erdoğan, ciddi olarak kadro açığı bulunan Milli Eğitim Bakanlığı'na kadro tahsisinin yüzde 50'sinin yapıldığını belirterek, bilişim teknolojilerine yönelik meslek okullarının ağırlık kazanmaya başladığını anlattı.
Erdoğan, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ilk defa Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırma Kurumu'na 450 trilyon lira, yani yaklaşık 310-320 milyon dolar AR-GE çalışması için bütçe ayrıldığını bildirdi.
RENCİDE EDEBİLECEK TAVIRLARDAN KAÇINILMALI
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ''Türk tarafının AB üyeliği yolundaki bu iradesi ve samimi çabalarının Avrupalı dostlarımız tarafında da iyi anlaşılması ve süreci, bazı dış etkenlerin zorlamasıyla tehlikeye sokabilecek ya da Türk halkını rencide edebilecek hareket ve açıklamalardan kaçınılması büyük önem taşımaktadır'' dedi.
Bugün bazı aşırı eğilimli ve dar görüşlü çevrelerin iddia ettiği kültürler arası çatışma senaryolarına karşı, Türkiye'nin ortaya koyduğu başarılı sentezin tüm dünya için bir ümit ve güven kaynağı teşkil ettiğini anlattı.
Erdoğan, bu noktada AB ile gelişen ilişkilerin kültürler arası diyalog bağlamında görülmesinin, Türkiye'nin üyeliğinin iki tarafın da sınırlarını aşan, küresel düzeyde olumlu etki yapacağının teslim edilmesi gerektiğini söyledi.
Başbakan Erdoğan, ''Türkiye, AB üyeliğinin yaklaşık bir asırdır süren çağdaşlaşma projemizi taçlandıracak en önemli merhalelerden biri olduğunun bilinci içinde, bu sürecin gereklerini kararlılıkla yerine getirmeye devam etmektedir, devam edecektir'' diye konuştu.
Bu yolda da en büyük destekleri ve güç kaynaklarının halkın bu konudaki sarsılmaz arzu ve isteğinden kaynaklandığını vurgulayan Erdoğan, ''Türk halkının AB üyeliğine verdiği destek bugüne kadar hiçbir aday ülkede olmadığı kadar yüksek bir düzeydedir. Öte yandan bizi sevindiren bir başka gelişme de, söz konusu desteğin gerçekçi ve bilinçli bir seçime dayanmasıdır'' diye konuştu.
AB üyeliğinin getiri ve götürüleri her yönüyle toplumda tartışıldıkça, Türk halkının AB üyeliğine bakışının daha bilinçli nitelik kazandığına ve desteğin düzeyinde düşme yaşanmadığına işaret eden Erdoğan, bunun önemli sebebinin AB üyeliğinin objektif kriterlerinin, Türk halkının istekleriyle birebir örtüşmesinden kaynaklandığını ifade etti.
Başbakan Erdoğan, ''Bu da Türkiye'deki reform sürecinin geri döndürülemez bir niteliğe sahip olduğunu göstermekte. Aynı zamanda hükümetimizin çabalarına da büyük bir kuvvet ve ivme kazandırmaktadır'' dedi.
'ELEŞTİRİLERE AÇIK BİR İNSANIM'
Son dönemde özellikle 17 Aralık sonrasında, hükümetin reformları uygulama kararlılığında zayıflama olduğu ve üyelik sürecinin yavaşladığı yönündeki eleştirilere de cevap vermek istediğini belirten Başbakan Erdoğan, şunları kaydetti:
''Ben şahsen eleştirilere açık bir insanım. Yeter ki bu adabı içinde olsun. Ancak bu yöndeki suçlamaları kabul etmem mümkün değildir. Zira bu, hükümetten ziyade en başta Türk halkının reform iradesini ve kararlılığını görmezden gelmek olur. Türk halkı o süreçte yüzde 70 civarında kesin desteğini vermiştir. Türkiye'de iktidara gelen her hükümet, AB üyelik süreci olsun ya da olmasın bu reformları uygulamak zorundadır. Biz de devletimizin tüm kuruluşlarıyla uyum içinde bu yönde emin adımlarla ilerlemekteyiz.''
Yasal çerçevelerin hazırlanması ve parlamentodan geçirilmesinin, daha görülebilir bir süreç olduğunu, uygulamayı ise somut olarak görme ve ölçmenin zor olduğunu anlatan Erdoğan, şöyle dedi:
''Ancak zaman zaman meydana gelen münferit olayları bir uygulama eksikliği olarak göstermek de adil bir yaklaşım değildir. Önemli olan bu tür olayların üstüne hukuk yoluyla kararlılıkla gidilip gidilmediği. Gerekli tahkikatın yapılıp yapılmadığıdır. Kimse Türkiye'de bunun olmadığını söyleyemez.''
'UZAYDAN SİPARİŞ ÜZERİNE GELMEDİM'
Uyum yasalarını, iki yıllık bir süreçte iktidarı ve muhalefetiyle
kararlılıkla çıkardıklarını hatırlatan Erdoğan, şöyle devam etti:
''Ama takdir edersiniz ki, uygulama süreci bir uyum süreci gibi değildir. Burada bir zihniyet değişikliğini yapıyorsunuz. Alışkanlıklar var. 10 yıllara, asırlara yönelik gelenekler, görenekler var. Bunlardan bir an önce o toplumu sıyırıp, çıkarmak kolay değil.
Ama ben sizleri temin ederim, şunu söylüyorum ki; partimizin iktidarı asla tribünlere oynamıyor. Tribünlere mesaj vermiyor. (Bunun olması gerekir diyor) ve bu konuda da kararlılıkla adımlarını atıyor. Ama Avrupalı dostlarımızın bu ülkenin resmi kurumlarına, ciddi kurumlarına değil de, bu ülkede sürekli olarak ideolojik tavırlar içinde olan bazı çevrelerin beyanlarına dayalı olarak suçlamalar tesis etmesi, bizleri üzmektedir.
Biz süreçte örneğin, (işkenceye sıfır tolerans) dedik ve yola böyle çıktık. Çünkü biz o süreçleri yaşayarak gelen bir iktidarın temsilcileriyiz. Bunun ne olduğunu çok iyi biliriz. Damdan düşerek geldik, yoksa uzaydan sipariş üzerine gelmedik. Sipariş üzerine gelmediğimiz için de bunun ne olduğunu çok iyi biliriz. Çok iyi bildiğimiz için de bu konuda kesin kararlıyız. Bir yerde olumsuz tavırlar varsa ki; zaman zaman oluyor, biz bunun üzerine süratle gitmişizdir.
Birçok provokatif hareketlerde de olabilir. Bu tür provokatif hareketlerde de hemen (bunu yakaladık) diye, bunun üzerine gitmek, Türkiye'ye buradan yaklaşmak, bana göre adil bir yaklaşım tarzı değildir. Neticede uygulamanın doğru yönde ve olması gereken şekilde gerçekleşip gerçekleşmediğini en iyi ölçebilecek olan merci Türk halkının kendisidir.''
Hükümet olarak sivil toplum kuruluşlarıyla yapıcı bir diyalog içinde olmaya özen gösterdiklerini vurgulayan Erdoğan, ''Şunu açıkça belirtmek isterim ki, Türk tarafının AB üyeliği yolundaki bu iradesi ve samimi çabalarının Avrupalı dostlarımız tarafından da iyi anlaşılması ve süreci, bazı dış etkenlerin zorlamasıyla tehlikeye sokabilecek ya da Türk halkını rencide edebilecek hareket ve açıklamalardan kaçınılması büyük önem taşımaktadır'' dedi.
Başbakan Erdoğan, Türkiye'nin AB üyeliğinin, dış politikadan ekonomiye kadar her iki taraf içinde getireceği kazançların bilincinde olan salondaki katılımcıları da, gerekli katkıları yapmaları konusunda göreve davet ettiğini sözlerine ekledi.
|
|
|
|
|
|
|
|
|