Suç Çocukların Mı?
Almanya'da Türk çocukların gittiği okullar insana bunun suçlusunun anavatan mı anne babalar mı yoksa o ülkenin yönetimi mi olduğunu düşündürüyor
Almanya'da Sonderschule "geç öğrenen çocuklar" okuluna ilişkin araştırma dizisini hazırladıktan sonra bu konu üzerine sürekli düşünmekten kendimi alamadım. Yetkililerin söylediğine göre yaklaşık 40 bin Türk çocuğunun bu okullara sırf Almanca bilmiyorlar diye gönderilmeleri akıl alacak iş değil. Bu arada araştırma yazısına yansımayan bir detayda Almanya'daki bazı Alman tanıdıkların bu okulları övmesi ve savunmasıydı. Bu da başka bir zihniyet. İtalya'da "özürlü çocuklara eğitim" veren okullar 1977 yılında kalkmış, burada herkesin birlikte eğitilme prensibi var. Devlet okullarının herkesi eğitecek kapasiteye sahip olduğu görüşü ön planda. Skandinav ülkelerinde, İngiltere'de "sonderschule" tipi okullar yok. OECD'nin yaptığı ülkelerin eğitim seviyelerini ölçen PISA araştırmasında 32 ülke arasında 24. sıraya oturan Almanya'da ise nedense bu sistem var. "Sonderschule", fakir Alman ve çoğu zaman işsiz göçmen ailelerin çocuklarının atıldığı bir eğitim çöplüğü.
MİSAFİR İŞÇİLER ÜLKESİ Berlin'de "Paul Dohrman" okulundaki minik Türkleri gördükçe kendimi suçlu hissettim. Bu çocukların geleceği haraç-mezat gidiyor. Sorumlusu doğru dürüst bir entegrasyon politikası olmayan, hala göçmenlerini "misafir işçi" olarak algılayan Almanya mı? Çocukları ile yeterince ilgilenmeyen, onların sosyal problemlerini kavrayamayan anne-baba mı? Almanya'ya gönderdiği bin 800 öğretmenine rağmen Almanya'daki yavrularına eğitim desteği veremeyen anavatan mı? Ortada ne Almanca ne Türkçe'yi iyi kullanabilen, kendine güvenmeyen dışlanmış bir nesil var. Roma'ya dönüşte işin tuhafı hemen kızımın okul problemleri ile ilgilenmek oldu. Öğretmeninin ağzından kaçan hoş olmayan bir söz, alnına vurduğu bir fiske bütün diğer olumlu davranışları bir anda silebiliyor. Öğretmeninin Alman olması huzurumu kaçırmadı dersem yalan olur. Bu elbette işin abartılı duygusal yanı. Ancak bir kez daha gördüm ki, ilgili, olaylara hemen müdahale eden bir veli ile okula senede bir kere uğrayan veli arasında büyük fark var. Anne-babanın terk ettiği çocuğu genelde hocalar da biraz boşluyor. Çocuğun minik dünyasının en küçük dertlerini bile kendinize dert edip onunla paylaşmıyorsanız anne-baba ve çocuk arasında bir diyalogdan söz edilemez. Çocuklarda öz güven nasıl önemli, çocuğun öz güveninin kurulmasında anne baba ne kadar önemli kendi deneylerimden de görüyorum.
ÖĞRETMEN TİPLERİ Bu okulun iyi bir yanı da velilere de okul nezdinde kontrol araçları veriyor. Genel toplantılar ve özel görüşmeler dışında, tüm gün okulda kalıp sınıfta ne yapıldığını bizzat görme hakkına sahipsiniz. Eğer öğretmenle görüşmeler tatmin edici değilse, hemen okul müdürü sizin için bir toplantı düzenliyor. Yine de çocukların gerçek yaşama hazırlanırken fanus tipi dış koşullardan soyutlanmış ortamlarda büyümeleri de zararlı. Kızım öğretmeninden dert yanarken onun hatalarının ne olabileceği üzerinde de duruyoruz. Kendi ilkokulumda öğretmenin okumayı hemen sökmeyen çocukları kulaklarından tutup kafalarını tokuşturduğunu anlatınca, kendisininkinin çok önemli bir dert olmadığını anlıyor. Aklıma ilkokuldaki 2 öğretmen tipi geliyor. Biri beden dersinde bile çocukların kolunu çimdikleyerek onlara yerlerini gösteren bir öğretmen, adını hatırlamıyorum bile. Diğeri de bu öğretmen emekli olduktan sonra gelen genç ve dinamik eğitimci. Adını hiç unutmadım: Uzel Aytaç. Ortaokul ve lisede eğitim veren pekçok öğretmenin adını unuttum. Ama bu isim kaldı. Bu da öğrencinin intikamı herhalde.
|