Barış İntifadası!
30 yıldır Hafız Esad'la dost olan Fransa'da Lübnan'daki demokrasi isteğinden heyecan duyuluyor
Yurtdışında mesela Paris'- te yaşıyorsanız; "Adınızı, nereden geldiğinizi" söylemenize gerek kalmaz, "Ülkenizin nasıl yönetildiğine ilişkin suçlama ve kritiklere" muhatap olursunuz. Ülkenizin denizlerle çevrili olması, yahut petrol ülkesi olmanız; piramitleriniz, vs. çok sonradan gelecek mevzudur. Sıradan insanlar, bankacılar, öğretmenler, gazeteciler, iyi kötü dünya hakkında fikir sahibi olan herkes "Sizin kendi kendinizi yönetip yönetmediğiniz"le çok alakalıdır. Fransa'da da, sıradan insanlardan değil ama elitlerden, "Filanca ülke demokrasiye hazır değil" diye duyarsınız. Bazı toplumların, ancak "demokrasi-dışı rejimlerle idare edilebileceğini"; sıkıntı, ar duygusu gözetmeksizin söyleyiverenler de çıkar. Her halukarda, kimden gelirse gelsin; "içinde yaşayan halkın demokratik ve insan haklarını Batıya verilmiş bir taviz" diye algılayan bir ülkenin çocuğuysanız, ezik ve mahçup bir ruh haliyle dinlersiniz bu eleştirileri... Mühim olan bu eleştirilere muhatap olmanız değil, sizin de yüreğinizden arzu ettiklerinizdir. Türkler artık Paris'te bu eleştirilerin muhatabı değil. Artık Fransa'da, Avrupa'ya girmeye aday bir ülkeye muhalefet söz konusu, kimse demokratik ihlallerden söz etmiyor. Ama eğer Paris'te yaşayan sıradan bir Türk'ün 13 yıllık izlenimlerine tanık olmaya devam etmek istiyorsanız, buyurun! Toplumların demokratik reflekslerinden bahsedilir. Elbette tartışmalı bir mevzu. Burada da sabah-akşam karşınıza nadiren çıkıyor. Geçenlerde göründü! Lübnanlı lider Hariri'nin cenaze töreniyle başlayan gelişmeler iki haftadır Fransa'da gündemin ilk maddesine dönüştü. Liberation'da, sokaklara dökülen Müslüman ve Hıristiyan halkın bağrışları "Barış intifadası" diye kapak oldu. Le Monde Gazetesi, Lübnan halkını selamladı. Bu haberleri okuyanların, bu olaydan bahsedenlerin heyecanı birebir hissedildi. Diyeceksiniz ki "Suriye'ye şimdi çekil diyen Paris, 30 yıl boyunca dünyanın en kanlı diktatörlerinden biriyle, Hafız Esad'la en dostane ilişkilerin sahibi başkent değil miydi?" Evet, doğru! Chirac'ın sıfatlarından biri de neredeyse Hafiz Esad'ın cenaze törenine giden tek Batılı devlet başkanı olmasıdır. Esad'ın, bir gecede Müslüman Kardeşler Örgütü sempatizanı diye 150 bin kişiyi öldürüp üzerlerinden asfalt geçmesi, Saddam'inkine kıyasla belki bir nebze daha nefes aldırır gibi dursa da, kanlı diktatörlüğü buraya da dert olmamıştı.
FİGÜRAN KALDILAR Ama bu defa buranın sıradan insanları, bölgede birer birer "duvarların yıkılmaya yüz tutması"ndan, önce Irak'ta şimdi Lübnan'da insanların kendi kendilerini idare etme isteğinden heyecan duydu. Onların Türkiye'deki karşılığı kesimlerde, "Chirac'ın dostluk kurduğu Suriye devleti ve onun 30 yıllık diktatörlük rejiminin sarsılması" gündemin ilk maddesine dönüştü. Babası ölünce iki haftada albay, sonra genelkurmay başkanı, sonra devlet başkanı olan oğlunun iktidarının sarsılma ihtimali her şeyden daha çok heyecan yarattı. Kimisi onun başı açık first-lady'sini sevdi, kimi sadece Müslüman ülke sıfatını. Ama neredeyse tamamı, bu sarsıntıya neden olan ve "insanüstü bir yaratık gibi algılanan, en büyük düşmanla" ilgili. Sokaklardaki Lübnanlılar, cesaret bulsalar Suriye'de sokaklara dökülecekler, tıpkı Iraklılar gibi figüran kaldılar! Onların heyecanları, hayalleri de! "İnsanlar hangi dünyaya kulak kesilmişse, öbürüne sağır" mıdır?
|