Su dünyası...
Geçen gün, National Geographic Dergisi'nin 2005 yılı takvimini karıştırırken temmuz sayfasının üzerine nakşedilmiş bir cümle, beni küçük bir zihinsel sarsıntıya uğrattı. Cümle, yazar Jennifer Ackerman'ın, derginin Ekim 2000 tarihindeki bir yazısından çekilip alınmıştı ve aynen şöyleydi: "Bizimki, bir okyanus dünyası; yüzde 70'i su..."
***
Aklıma bundan bir süre önce süper bir yapım olarak dünya sinemalarında gösterilen ve başrolünü Kevin Costner'in oynadığı "Su Dünyası" filmi geldi... Orada Kevin Costner solungaçlı, yüzgeçli bir mutant rolündeydi. Herkes teknelerde yaşıyor ve bir gün bir kara parçası bulma umudunu taşıyordu. Şehirler teknelerden oluşuyordu. Kevin Costner'ın öncülüğünde bir gün karaya ayak basmayı bekliyorlardı. En pahalı şey ise temiz suydu... İçine doğduğumuz dünya, bize yeryüzünün sadece yüzde otuzunu oluşturan kıtalardan bakmayı öğretti... Halbuki bu dünya okyanuslar dünyası... Jennifer Ackerman'ın sözü gibi, "Su Dünyası" filmi de zihinlerde kireçleşmiş olan hayata karalardan bakma geleneğini sarsmaya çalışıyordu.
***
National Geographic Dergisi takvimi temmuz yaprağı, yaşama 'okyanuslar' açısından bakmamızı sağlayan davetini, sayfaya yerleştirdiği bilgilerle pekiştirmeye çalışmış. "Gezegenin yaklaşık dörtte üçünü kaplayan okyanuslar, 250 bin çeşit bitki ve hayvan türünü barındırır. Bunun yüzde 98'i düşük su seviyesinden kıta sahanlığının kıyısına kadar olan alanda, kıyı bölgelerinde yaşar. Pek çoğu balıkların başlıca besini olan tek hücreli planktonlardır. Okyanusların tümünde, yaşamak için oksijene gereksinim duyan yaklaşık 22 bin balık türü bulunur. Çoğu balık türü ağızlarıyla suyu alır ve solungaçlarıyla suyun içindeki oksijeni ayrıştırır."
***
Okyanuslar bizler için hayal dünyalarının simgeleridir... Barındırdığı 250 bin çeşit bitki ve canlının da... 22 bin balık çeşidinin de çok azını tanırız... Narin görünüşlü cılız deniz ejderhaları... Dikenli vatoz... Boyalı fenerbalığı... O dünyanın bu cazibeli starları hakkında ne kadar şey biliyoruz?
***
Deniz ejderhaları yol almak için kuyruklarını ve göğüs yüzgeçlerini kullanırmış... Dikenli vatoz, kumlu okyanusların dibinde sürünerek besin ararmış... Can düşmanı ise "çekiç başlı köpekbalığı" imiş... Boyalı fenerbalığı ise güvenliğini olağanüstü bir doğa vergisiyle sağlamakta... Baktı ki tehlike var, rengini değiştiriveriyor. Pasifik kayalıklarındaki sünger ve mercanların rengine bürünüyor. Bunların içlerinde daha yakın tanıdığımız sayılan yunuslar ise en çevik su memelisi olarak kabul görüyor. Çünkü suyun girmesini önleyen güçlü kaslarla kapanan bir soluk deliği yardımıyla, saniyenin beşte birinden daha az bir zamanda soluk alıp veriyor...
***
Denizler, denizler, denizler... Cinsiyete göre bir araya gelip, esmer yosunlara tutunarak sal oluşturan su samurları... Şişkin gagalı Atlantik martıları... Kamuflaj için kırmızı mercan dallarını üzerine tutturan Majidae yengeci... Aslında hayal ettiğimiz diyarlar, yeryüzünün yüzde yetmişini oluşturan okyanuslar... Jules Verne'nin, "Denizler Altında Yirmi Bin Fersah"ından beri hep bir büyülü dünya... Yerkürenin hakimi okyanusların bizlere böylesine uzak ve hala böylesine gizemli olmasında bizler açısından bir gariplik yok mu? Topraklardan denizlere bakmak yerine, denizlerden topraklara bakmak için Kevin Costner gibi bir mutanta dönüşmeyi mi bekleyeceğiz acaba?
|