Kumkuvat dondurması...
Son Köyceğiz gezisinin ganimetleri olarak Solmaz elime balık yumurtalarıyla birlikte bir ufak kavanoz marmelat sıkıştırmasaydı, hafızam karanlık dehlizlerinin diplerindeki o unutulmuş odanın kapılarını belki hiç açmayacaktı. Açılan o kapıdan kumkuvat çıktı.
*** Ben kumkuvatı ilk kez Paris'te bir mahalle pazarında gördüm. Kuş yumurtası büyüklüğünde mandalinalar gibiydi... Turuncu bir ışıltının içinde cıvıl cıvıl duruyorlardı. Asya'nın doğu kesimlerinde yaygın olan bu civelek meyveyi tattığımda çok hoşuma gittiğini anımsıyorum. Kabuklarıyla yenen bu minik portakalı merak edip o dönem telefon defteri muamelesi yaparak yanı başımda tuttuğum Larousse Ansiklopedisi'nin Fransızcasına bakmıştım.. Kumkuvat yoktu...
*** 1968 baskısında olmayan kumkuvat, Larousse'a çok sonraları, 1990'ların sonunda girdi... Asya'nın doğusundaki yaygın ve albenili miniskül meyvenin ansiklopedilere bunca zaman sonra girmesini küreselleşmenin eğlenceli bir sonucu olarak algıladım. Mamafih, bu bilgileri yeniden tazelerken, 1968 baskısının Kürtçe maddesinde "Türkler'in konuştuğu Kürtçe" diye yazdığını, daha sonraları, kumkuvata yer veren baskısında durumu yeniden yorumladığını da gördüm. Kumkuvatların portakal çiçeğini andıran beyaz çiçekleri, koyu yeşil parlak yaprakları, bodur bir boyu, dikensiz dalları var. Minnacık meyveleri ise parlak turuncu-sarı bir kabukla örtülü... Böyle bir bitki, aynı zamanda süs olarak da kullanılıyor tabii... Kumkuvat hafızamın derinliklerinde minicik turuncu bir balık gibi kıpırdanıp dolaşmaya başladı. Kumkuvat merakımın Nirvana'ya çıktığı geçmiş dönemlerde, Paris'in en ünlü dondurmacısında kumkuvat dondurması görmüştüm. Aldım mı, taddım mı şimdi hatırlamıyorum. Muhakkak alıp tatmışımdır ama demek ki bende bir iz bırakmamış.
ACI DA OLABİLİYOR Kumkuvatı bir ara unuttum. Taa ki son dönemlerde gene bir Fransa gezisinde, Opera Meydanı'ndaki çok lüks bir yiyecek dükkanında rastlayıncaya kadar... Büyük bir merasimle yüz gram aldım. Bu kez görüntü gene çok sempatikti ama tadı epeyce acı geldi. İlk rastlaştığımızdaki kadar cilveli değildi. Biz bu gezegende yaşıyoruz ama gezegeni dipli köşeli tanımaktan çok uzağız... Çin'in baş misafiri olarak yaşayan kumkuvat örneğin 1968 ansiklopedilerinde yer bile almıyor. Tanışma hızlandıkça tanımadığın şeylerin çokluğuna şaşıyorsun. Kumkuvat bu örneklerden biri... Kumkuvat taze olarak yeniyor. Reçel olarak yeniliyor. Şekerleme yapılıyor. Marmelat oluyor. Bahçelerde süs bitkisi olarak tutuluyor.
*** Kumkuvat lafına marmelattan girmiştik. Eğer tadını merak ediyorsanız, fevkalade... Üstelik bendeki örneği karanfillerle marine edilmiş. İnsan yaşarken doğa ile ahbaplığı oranında zenginleşiyor. Biz henüz o tanışma zenginliğinden çok uzağız. İnsan daha bilmediği ne kadar çok tat, ne kadar çok renk, koku, biçim olduğunu merak ediyor. Hele, bazen hiç beklenmedik bir anda çıkıp gelen minicik bir meyvenin insanın gününe nasıl umulmadık bir neşe kattığını görünce bu merak daha da büyüyor. Küçücük bir meyvenin bir sabah vaktine kattığı sevinci, bazen ufacık şeylerden nasıl sevinebildiğimizi bu çocuksu ve coşkulara açık masum yanımızı görünce, insan sandığımızdan daha kolay mutlu olabilirdik belki diye düşünüyor. Belki daha sonra...
|