Buluşma ya da "önemsizlik"
Hayatı da bilim dünyasına armağan ettiği "izafiyet teorisi" gibi... AnaBritannica Genel Kültür Ansiklopedisi'ne göre babası Hermann Einstein, Münih'te "başarısız" bir işadamı... Martin Seymour-Smith'in dünden bugüne insanlığın düşünsel serüvenini anlattığı "Yüzyılların 100 Kitabı"nda (Boyner Holding Yayınları) çizdiği portresine göre ise babası "başarılı" bir adamı annesi ise daha kültürlü bir kadın... Ve Martin Seymour-Smith'ten bir ayrıntı daha onun kuramını özetleyen: Büyük buluşlarını gençlik yıllarında, diğer bilim adamlarından nispeten kopuk yaşarken gerçekleştirdi. Özel Teori'yi açıkladığı makalesi 1905'te yayınlandığında, İsviçre'nin Bern kentinde çalışıyordu ve görevi de patent verilecek ürünlerdeki teknik kusurları saptamaktı, fizikçi olarak hiçbir işte çalışamadı. Üçüncü sınıf bir İsviçreli devlet memuruydu işte. Münih'te, eğitim hayatının büyük bölümünü geçirdiği lisede pek parlak bir olmadığı ve zar zor konuştuğu için etrafındaki insanlarla iletişim kurmayıp hep hülyalara dalması yüzünden "Bezgin Baba" adını takmıştı bakıcısı ona- dehasını bildik terimlerle açıklamak güçtür. Hayatında en çok ilgi duyduğu öteki alan da klasik müzikti ve 1930'larda en yakın arkadaşlarından ikisi olan Belçika kralı ve kraliçesiyle birlikte klasik müzik icra etmişti."
HAYATIN ÖNEMİ Kendisi de şöyle diyecektir: "Eğer izafiyet teorimin doğruluğu kanıtlanırsa, Almanya benim bir Alman olduğumu iddia edecek, Fransa ise bir dünya vatandaşı olduğumu söyleyecektir. Teorimin yanlış olduğu ispatlanırsa, Fransa benim bir Alman olduğumu, Almanya ise bir Yahudi olduğumu söyleyecektir." Sanırım, Albert Einstein'den söz ettiğim anlaşılmıştır. İşte Einstein, New York'ta bir otel odasında, rakamlarla boğuşarak "teori"si üzerine çalışırken kapısı çalınacak ve 1953 yılının bir yaz gecesi dört kişinin buluşmasına sahne olacaktır: Biri dünyaca ünlü Alman profesörü, ikincisi sinemada sarışınlığıyla cinselliğin simgesi Hollywood yıldızı, üçüncüsü sinema oyuncusunun kocası eski beyzbol yıldızı ve dördüncüsü 50'li yıllarda "Soğuk Savaş" döneminde ABD'de dehşet verici "cadı kazanı" nın mimarı bir senatör... Dördünün de buluşma mekanı Dostlar Tiyatrosu'nun sahnesi... Çağdaş İngiliz oyun yazarı ve yönetmen Terry Johnson, bu düşsel "buluşma"da adlarını vermediği bu dört kişinin çevresinde insan hayatının önemini sorguluyor. Genco Erkal'ın yönettiği oyunda profesörü Genco Erkal, oyuncuyu Dolunay Soysert, senatörü Ali Uyandıran, beyzbolcuyu da Erdem Akakçe canlandırıyor. Canlandırıyor diyorum, çünkü bulvar tiyatrolarını televizyon ekranlarına taşıyan "mukallit" tiyatrocular gibi oynadıkları kişilikleri taklit etmeyip gerçekten, asıl ve öz kimlikleriyle yaşatıyorlar sahnede...
GENCO ERKAL'I GÖRÜN Bu yüzden adları olmasa da tavır ve davranışlarından kimin kim olduğunu hemen kavrıyor seyirci. Erkal da, Soysert de, Uyandıran da, Akakçe de oynadıkları kişiliklere "klonlanmışlar" adeta... Öylesine muhteşem ve kusursuz... Fizik bilimi ilginizi çekmeyebilir, olsun... Ama kendisinin dahi anlamakta zorluk çektiği "izafiyet teorisi"ni bir sinema oyuncusunun bizzat teorinin yaratıcısına nasıl anlattığı meraka değmez mi? Ve oyunun finali... Profesör, ki Hiroşima'da atom bombasına karşı çıkmıştır bir barışsever olarak, Genco Erkal'ın son sahnedeki bu duruşu simgeleyen performansı kelimelerle anlatılamaz. Bir bunun için bile, bir bunun için "Buluşma"yı görmek gerek...
|