|
|
Bir mucizedir yaşamak
Heykeltıraş İrfan Korkmazlar, altı ay önce beyin kanaması geçirdi. Doktorların "Yaşama şansı sıfır" dediği sanatçı, sevginin gücüyle, tıbbın çaresizliğine inat yaşama tutunuyor.
Kelebek ve Dalgıç Giysisi adlı kitabı bir solukta okudu İrfan Korkmazlar. Ani bir beyin kanamasıyla "locked in" sendromunun pençesine düşen roman kahramanının yaşadıkları onu çok etkilemişti. Ne tesadüf ki, birkaç gün sonra aynı hastalık onu uykusunda yakaladı. Doktorların "Yaşama şansı yok" dediği 40 yaşındaki Korkmazlar, şimdi bir inanılmazı gerçekleştiriyor. Gözlerini kırparak sorulara yanıt veriyor, çocuklarını gördüğünde sevincini onların ellerini sıkarak belli ediyor. Doktorlar bile bu mucizeyi sevgiye bağlıyor.
Eşim hayata dönecek Çocuklarımız en büyük yaşama sebebi. Gözleriyle "Onlar için yaşayacağım" diyor. İrfan felçli ve bitkisel hayata giren insanların nasıl mücadele ettiğini çok merak ederdi.
O bizi yalnız bırakmaz
İrfan Korkmazlar geçirdiği beyin kanamasının ardından komaya girdi. Genç heykeltıraş yaşama ihtimali sıfırken sevenlerinin desteğiyle hayata tutundu. İşte sevgiyle gelen bir mucizenin öyküsü.
Gerçekten çok ama çok mutlu, herkesi kıskandıracak güzellikte bir hayatımız vardı. Ama bu hayatı tesadüfen elde etmedik biz. Çocuklarımızla ve her zaman hep bir arada mutlu olmayı çok istedik ve bunun için uğraştık. İrfan yanımızdayken hiçbir şey istemezdim hayattan. Ama şimdi istiyorum, onun bize geri dönmesini istiyorum. Daha yaşanacak çok güzel günlerimiz var ve ben bunları eşimle, çocuklarımla birlikte yaşamak istiyorum" diyor Zehra Korkmazlar.
O eşinin uzun bir yolculuktan dönmesini değil, altı ay önce girdiği bitkisel hayattan çıkmasını bekliyor. Dokuz yılık evli, iki çocuk babası, 40 yaşındaki heykeltıraş İrfan Korkmazlar, sıradaşı yaşamlara, özellikle de felçli ve bitkisel hayattaki insanların hayatlarına merak duyuyordu. Bundan altı ay önce, yani bugünkü yolculuğuna çıkmadan bir kitap geçmişti eline. Jean-Dominique Bauby'nin "Kelebek ve Dalgıç Giysisi". İrfan Korkmazlar, Bauby'nin hikayesinden çok etkilenmişti: Jean- Dominique Bauby aktif bir hayatı olan, son derece sağlıklı bir dergi editörüyken, 8 Aralık 1995 günü, ani bir beyin kanaması geçirmiş ve derin bir komaya girmişti. Komadan çıktığında, bütün vücut fonksiyonlarını yitirmişti. Tıpta, "locked-in" sendromu adı verilen rahatsızlığa yakalanmıştı çünkü. Sinir sisteminin tekrar çalışıp çalışmayacağı belirsizdi ve bu arada her türlü ihtiyacını hastane yatağında, bir sürü alete bağlı olarak karşılamak zorundaydı. Yemek yiyemez, konuşamaz, kıpırdayamaz, gülümseyemez, oksijen tüpü olmaksızın nefes alamaz halde kaskatı yatıyordu.
Bunun dışında yapabileceği tek şey hayal dünyasında dolaşmaktı. Yatağa çakılı halde ona yaşayan bir ölü gibi bakanlara yapabildiklerini göstermek için de inanılmaz bir yönteme başvurmuştu. Kullanabildiği tek organı olan sol gözünü kırparak bu kitabı dikte ettirmişti. Tek bir harf için, Fransız alfabesindeki harflerin kullanım sıklığına göre düzenlenmiş bir listeyi sayan yardımcısına, istediği harfte göz kırparak yaptırmıştı bunu. Böylece önce sözcükler, sonra cümleler oluşturulmuştu. Sonuçta geçmişinden aklında kalan ve o dönem içinde yaşadıklarının bölümler halinde sıralandığı "Kelebek ve Dalgıç Giysisi" adlı bu mucize kitabı yazdırmıştı. Bauby kitap basıldıktan çok kısa bir süre sonra da ölmüştü...
İrfan Korkmazlar kitabı bitirir bitirmez eşine anlattı ve şöyle dedi: "Bak ne yaşamlar var. Hayat dediğin böyle bir şey işte. Hep söylüyorum, hiçbir şey için kendimizi yıpratmaya değmez." İlginçti ama benzer bir olay İrfan Korkmazlar'ın babasının başına da gelmişti. Babası 48 yaşındayken beyin kanaması geçirmiş ve 17 yıl felçli olarak yaşamıştı. Ve ne tesadüfdür ki, oğlunun doğum gününde ölmüştü. Onun da hayattaki en büyük kabusu böyle bir durumla karşı karşıya kalmaktı. Bu yüzden de bu tür hayatların anlatıldığı hikayelere karşı çok duyarlıydı.
FENERBAHÇE VE ÇOCUKLAR Birkaç gün sonra, 29 Mayıs gecesi atölyesinden evine gelen Korkmazlar, kendini yorgun hissettiğini söyleyip 7 yaşındaki kızı Zeynep'in yatağına uzandı. Eşi Zehra Korkmazlar uykuya daldığını düşünerek ona hiç dokunmadı. Fakat bir süre sonra Zehra Hanım, eşinin yattığı odadan gelen hırıltı sesleriyle irkildi. Odaya koştu, eşi kendinde değildi... "Tuhaf bir şeyler oluyordu. Sanki boğuluyor gibiydi. Hemen ambülans çağırdım, yakınlarımızı aradım. Çapa Tıp Fakültesi'ne gittik, 'Beyin kanaması ama hiç umut yok, öldü bilin' dediler. Hiçbir müdahele yapmaya ikna edemedik çünkü onlara göre kurtulma şansı sıfırdı. Apar topar Amerikan Hastanesi'ne naklettik İrfan'ı. Aynı şeyleri burada da söylediler bize. Komadaydı, doktorlar 'Locked in sendromu, yaşama şansı yüzde 1'den bile az. Ne yapsak faydasız' dedi. Hep tüylerini ürperten ama merak etmekten de kendini alıkoyamadığı şey, başına gelmişti. O okuduğu kitaptan sonra tıpkı oradaki adam gibi komaya girmesine ise hala inanamıyorum" diyor eşi yaşadıklarını anlatırken...
Ama sonunda beyin cerrahları ikna ediliyor ve ailenin ısrarıyla beyindeki kanın dışarı boşalmasını sağlayacak müdahele yapılıyor. Komada geçen ilk bir ay gerçekten bir kabusa dönüşüyor ailesi ve tüm sevenleri için. İrfan Bey ışığa duyarlılık haricinde, tüm hayati fonksiyonlarını yitirmiş bir halde yatıyor. Ama işin ilginç yanı, doktorlar beklediklerinin aksine, biraz ateş ve tansiyon çıkması dışında fazla bir sorunla karşılaşmıyorlar. Dahası, İrfan Bey mucizevi bir şekilde parmağını kıpırdatıp 'Ben burdayım' dercesine ilk tepkisini veriyor. Nörolog Dr. Hayim Babur "Böyle bir durumda birçok komplikasyonla karşılaşmanız gerekir. Ama İrfan Bey yaşamayı o kadar istedi ki, tıbba bile karşı geldi neredeyse. Hayretle izledik ve hala izliyoruz. Olayı bilen meslektaşlarımız 'Gerçekten hala yaşıyor mu' diye hayret içinde kalıyor" diyor. Tüm olumsuzluklara ve umutsuzluğa rağmen, her gün daha iyiye gidiyor İrfan Bey'in durumu. Konuşamasa da gözlerini açıp kapayarak sorulara yanıt veriyor, okunanları anlıyor, eşinin, çocuklarının elini sıkıyor ve her şeye inat yaşıyor...
Öyle ki onun yaşama arzusu, ailesine ve hayata olan bağlılığı hastane odasına da yansıyor. Tutkuyla bağlı olduğu kızı Zeynep, 3 yaşındaki oğlu Mehmet ve eşiyle birlikte resimleri odasının duvarlarını kaplamış. Eşi "Bu resimlerden güç aldığını biliyorum. Çocukları onun için en büyük yaşama sebebi. Gözlerini kırparak da işaret veriyor bana, 'Korkma onlar için yaşayacağım, seni yalnız bırakmayacağım' diye." İrfan Korkmazlar'ı hayata bağlayan diğer tutkusu ise Fenerbahçe. Rahatsızlanmadan önce haftada iki gün halı sahada maç yapan sanatçı, futbolu çok seviyor ve Fenerbahçe'nin hiçbir maçını kaçırmıyormuş. Düşünün yatağının başında bile Fenerbahçe bayrağı asılı hastanedeki odasında. Pedagog olan ablası Prof. Dr. Ümran Korkmazlar kardeşinin komadayken Fenerbahçe Marşı'na tepki verdiğini anlatıyor gülümseyerek, "Bize bir işaret vermesi için neler yapmadık ki...
Sevdiği tüm müzikleri dinlettik, Fenerbahçe Marşı çaldık. Onu duyunca gerçekten de tepki verdi." Arnavutköy'deki Zeynep Sanatevi'nde heykeltıraşlık dersi veren İrfan Bey'in öğrencileri ısrarla ve umutla onun dönmesini bekliyor şimdi. Eşinin büyük hayali olan bu atölyeyi dört yıl önce açtığını söyleyen Zehra Korkmazlar, öğrencilerin destek için hala uğradığını söylüyor. Ona moral ve destek olması amacıyla, 22 Aralık'ta Lütfü Kırdar Sergi Sarayı'nda düzenlenecek sanat fuarında heykelleri sergilenecek sanatçının. En yakın zamanda da bir sponsor bulunabilirse bir kişisel sergi açılarak, ailesine ve iyileşmesine de büyük bir katkı sağlanmış olacak.
|