|
|
|
|
|
Avrupa Birliği'ne şarap yudumlayarak giriyoruz
|
|
Geçenlerde İstanbul'da bir müzayedeyi şaşkınlıkla izledim. Şaşırtıcı bir başarı ile tamamlanan müzayede şunu gösterdi: Türkiye'de şaraba olan ilgi küresel ölçekteki ilgiden hiç de az değil.
Avrupa Topluluğu'ndan üyeliğimizle ilgili son kapının açılışını beklerken, Türkiye real politik'in gerektirdiği bütün kartları birer birer açıyor. Bunun ise küçümsenecek, ayıplanacak bir hal olduğunu kimse düşünmemeli. Tarih benzer sayısız örnekle bezelidir. Bakın Halil İnalcık'tan şu nakledeceğimize: Fatih Venedik'e savaş açtığında, Papa ve Venedik, Floransa'dan İstanbul'a gemi gönderilmemesini talep ederler. Maksat bir tarz ambargo oluşturmaktır. Floransa-Bursa ve İstanbul üçgeninde hem Osmanlıların hem de Floransalılar'ın nemalandığı büyük hacimli bir ticaret mevcuttur. Floransa'nın tartışılmaz "dini otorite Papa" ve Venedik Cumhuriyeti'ndeki "vatandaşlarına" verdiği yanıt bugün için dahi, kavranması zor bir "real politik" örneğidir: "Gemileri yolluyoruz. Çünkü ekonomik koşullar bunu gerektiriyor." "Doğu ile Batı" arasındaki can alıcı ticaretin tarafları her vesile ile birbirlerini kollamışlardır: Fatih İstanbul'un fethini takiben Floransa'yı açıktan kayırarak muhtelif "lütuflarda" bulunur. Floransalılar da II. Mehmed'in Midilli zaferinin şenliklerine üç gemi ile katılırlar. Bosna zaferini kutlamak için ise Pera'da oturdukları mahalleleri süsleyerek ışıklandırırlar. Bunlara cevaben "Padişahın" Floransalı Banker Martelli'nin Pera'daki konağına yemeğe gitmesi eşi görülmedik bir jesttir! Nasıl, gördünüz mü real politik nasıl oynanıyor! Hem bizim hem de kulüplerine aday olduğumuz Avrupalılar'ın ataları bütün icapları ile biliyorlarmış bu oyunu! Açık konuşalım, insanları birbirine yaklaştıran "kültürdür, kültürel zenginliktir. Hiç kuşkusuz. Ancak "ekonominin gücü" de her zaman önem taşımıştır. Şayet, geçenlerde açıklanan yüzdelerle yeryüzü üzerindeki gelirlerin yüzde 16'sı Japonya'ya değil de Türkiye'ye geliyor olsa idi... Hakkımızdaki soru işaretlerinin nasıl bir anda buharlaştığını görecektik! Biliyor musunuz, geçenlerde İstanbul'da bir müzayedeyi şaşkınlıkla izledim. Emin olun, böyle bir "seyir" aklımın ucundan geçse idi, ne yapar eder AT temsilcilerinin de izlemesini sağlardım. TMSF haczettiği şarapları sattı. Şaşırtıcı bir başarı ile tamamlanan müzayede iki şeyi gösterdi. Bir: Bugün Türkiye'de şaraba olan ilgi küresel ölçekteki ilgiden az değil. Herkes her şeyi birden öğrenmek istiyor. Bu da çok olumlu. Çünkü "her şeyin başı bilmekten geçiyor". İkincisi, orada telaffuz olunan, havada uçuşan "euro"lar uluslararası bir müzayededeki "tekliflerin" çok üstünde. Bunu sadece uluslararası rayiçlerin takip edilmiyor oluşuna vermeyeceğim.
KIRMIZI ALTIN KRİZDE Müzayede atmosferi bazen insanları kızıştırıp sonra kendilerinin dahi şaşacakları noktalara taşıyabiliyor. Gelelim bu müzayede Avrupa Topluluğu için önem taşıyor idiye... Yarı şaka-yarı ciddi: Bugünlerde "Topluluk Şarap Üreticilerinin", ama özellikle Fransız şarapçılarının başı dertte. "Canım koskoca Fransız ekonomisi bu. Şarapta kriz olsa ne yazar" demeyin. Fransa'nın ihracat kalemleri listesinde şarap nerede bir tahmin edin. Araba, uçak, ilaç ve elektronikten sonra beşinci. Nasıl? Dolayısıyla onları her muhtemel pazar çok ilgilendiriyor. Üstelik, topluluk üyesi ise. Çünkü o zaman aradaki alışverişler farklı bir hukuk ve zemine oturuveriyor. Velhasıl yine geldik real politik'e. Peki ama ne oldu da, Fransızlar'ın elindeki, Der Spiegel'in deyimi ile "kırmızı altın" sektörü de krize girdi?
|
|
|
|
|
|
|
|
|