Çok şımardım
Tatlı hayat dizisinin 'İrfan'ı Celal Kadri Kınoğlu, geç yakaladığı şöhreti anlattı. Tatlı Hayat dizisindeki "İrfan" karakteriyle şöhreti yakalayan Celal Kadri Kınoğlu, 20 yıldır tiyatro oyuncusu. Kınoğlu "Haluk Bilginer'le oynadığım için mutluluktan geberiyorum!" diyor
*** İrfan'ı oynarken çok şımardım
Pek çok tiyatro oyununda rol almasına rağmen "Tatlı Hayat" dizisindeki "İrfan" karakteriyle ünlenen Celal Kadri Kınoğlu, alıştığımız şöhretlerden çok farklı. Popüler kültürü sevmeyen Kınoğlu'yla oyunculuğunu, geç gelen şöhreti ve yazarlığını konuştuk.
* 20 yıldır tiyatrocu olmanıza rağmen İrfan rolüyle tanındınız. Bu sizi şaşırttı mı? Şaşırmadım. İnsanın üzerindeki yeni etkileri anlayabileceği ve onların üzerinden eski hayatına devam edebileceği bir bilinç, bir yaş var. Sanıyorum şöhretin kendisinden fazla, insana geleceği yaş önemli. Televizyonda yaptığımız iş çok renkli, çok canlı ama tiyatroya nazaran çok daha dar. Yansımasının bu kadar büyük olması ise beni benim hakkında değil, Türkiye hakkında düşündürür. Şöhret bence, aklı başında bir aktörün kendini şişirmesini değil Türkiye'de nelerin ne kadar alkışlanıyor olduğuna dair bir fikir sahibi olmasını sağlamalı.
* Şöhretin televizyonda oynadığınız bir karakterle gelmesi bir oyuncu olarak isyan etmenize neden olmuyor mu? İsyan edecek olsam ne diye başlayayım? Zaten o isyan benim hayatımda 10-15 senedir vardı. Televizyonu hiç kabul etmedim. Bakın ne enteresan, hala da seyircisi olmadığım bir şey. "Bu aşağılık şey nasıl bu kadar etkiler insanları, bütün değerler kayıp mı oldu" tepkileri giderek azalıyor. Ben buna inanamıyorum.
* Bu tepkilerin azalması sizi üzüyor mu peki? Umurumda değil aslında. Çünkü inanamamanın da bir son kullanma tarihi var. Bunlara duyduğum öfke geçmişte kaldı artık benim için. Şimdi düşünüyorum ve diyorum ki, böyleymiş. İnsanların sunulan şeyin karşısındaki pozisyonu bu. En kolay geleni otomatikman seçiyor.
* Televizyona ve popüler kültüre karşı olduğunuzu söylüyorsunuz. Tatlı Hayat'ta, bu kadar karşı olduğunuz bir hayatın içinde olmak pahasına sizi etkileyen ne oldu? Zekice yazılmış bir senaryonun çok iyi bir adaptasyonu olması, oyuncu kadrosu ve bana sunulan işin toplam olarak bende uyandırdığı duygu. Bir de çok alttan; akrabalarımın, arkadaşlarımın, öğrencilerimin "Bir kere yap, bizim için yap" ısrarlarının yarattığı tepemdeki o hayalet. "Eee hadi" dedim, yapayım da kurtulayım. Aynı kişiler "Şimdi ne yapacaksın?" diye sormaya başladılar (gülüyor).
* Hayatınızı sorgulayarak yaşıyor gibisiniz... İnsanın hayatını projelerle, işlerle doldurması değil; hayatını bir eser olarak düşünmesi, onun üzerinde çalışması, onu prova etmesi gerekiyor. Bunun için de sanattan yardım almak lazım. Televizyondaki reyting programları buna yardım etmez. Benim mutsuzluluğumu anlamama yetmez. O zaman ben büyük yazarlar isterim; Dostoyevski, Tenesse Williams, Slyvia Plath, Virginia Wolf isterim. Ben ne yapayım popstar'ı, ben Beethoven'ı duymak isterim.
* Bir komedi dizisinde oynuyorsunuz. Tiyatroda da komedi sık oynadığınız bir tür müydü? Tiyatroda drama ağırlıklı bir aktördüm, daha ziyade facialar oynadım (gülüyor). Komedi de oldu tabii arada. Komediyi çok severim, tadını çıkarta çıkarta, rol müsaitse abarta abarta oynarım. Şımarmak... İrfan bana onu sağladı.
* Şımardınız yani? Tabii canım çok şımardım. Haluk Bilginer'le oynadığım için mutluluktan geberiyorum mesela.
TELEVİZYON KORKUTUCU * İrfan niye bu kadar sevildi sizce? İnanarak, gerçekten rol yapmadan, çok masum ve samimi şekilde içtenlikle oynuyorum. Bu bir etkidir. Böyle oynandığında her rol gerçek olur. Gerçek etkiler. O gerçeğin birazcık çatlak olması, birazcık değişik olması, masum hali insanlara etkileyici geldi. Sır masumiyettedir.
* Televizyonda bir oyuncu seyircinin üstünde çok büyük etkiler bırakabiliyor, değil mi? Evet, o zaman insan televizyondan korkuyor. Tiyatroya gelen insan, izlediğinin bir oyun olduğunu biliyor. Fakat biz televizyonda ne yapıyoruz onu bilmiyorum. Ama çok safiyane, çok enteresan tepkiler de aldım. Birkaçını hiç unutamıyorum. Mesela bir adam bir gün beni seyrederken gülmekten çek-yattan düşmüş. Böyle bir gülmeyi gözümde canlandırdığımda hakikaten mutlu oluyorum. Çünkü gülmek iki insan arasındaki en kısa mesafedir, derler. Aynı şeye gülen insanlar tam olarak aynı yerdedir.
* Picus Dergisi'nde de yazıyorsunuz. Hobi mi, merak mı? Bunu, beni çok yakından tanıyan arkadaşlarım ortaya çıkardı. Kendimi bildim bileli birtakım defterlere ne düşündüğümü bilmek için, hatırlamak için bir şeyler yazıyorum.
* Yazmak dışında başka hobileriniz var mı? Gerçek anlamda bir okuryazarım. Film çok severim, müziği çok çok severim. Şimdi elimde saksafonla zaman buldukça çalışıyorum. Her şey çekti de pop çekmedi beni... Popüler olanı, modayı kaçırdım ben. Herhalde kafamdaki tarihler ya da filmler o sırada başka yer ve zamanı gösterdiği için treni kaçırdım.
Eylem Bilgiç
|