Düzenin düğümü...
Dünyada hiçbir kuvvet insan onuruna karşı zafer kazanamadı, kazanamaz. Savaşlar haklı ya da haksız yere yapılır, doğru ya da yanlış sebeplerle çeşitli çatışmalar ortaya çıkar, ama bunların hiçbirinin kazananı insan onuruna karşı bir zafer elde edemez... Aslında, bir çatışmayı kazanan, insan onurunu en çok dikkate almak zorunda olandır. İnsan onuru ne kaybeden tarafın, ne de kazanan tarafın tek başına mülkü değildir. İnsan olmanın gereğidir... İnsan onurunu zedeleyen uygulamalar, kimin neyin tarafında yer aldığına bakılmaksızın kınanır, kınanmalıdır... Dünyadan on yıllardır yüzlerce kriz gelip geçti. Yüzlerce çatışma ve acı gördü dünya çok kısa zaman dilimleri içinde bile. Ama bir şey hiç değişmedi; Filistin sorunu bütün krizlerin omurgasında yer aldı. O topraklarda hangi taraftan olursa olsun insanların çektiği acılar, bütün acıların anası olmaya devam etti. Üstelik insan onurunun en çok çiğnendiği topraklar oldu oraları... Ve her zaman herkes bildi ki, bu acı sona ermeden, o topraklar barış gelmeden dünyanın huzur yüzü görmesi mümkün değildir.
*** İsrail'deki 20'den fazla cezaevinde mahkumlar açlık grevine başlama kararı aldılar. Cezaevlerindeki yaşam koşullarının iyileştirilmesi için başka seçenek kalmadığından bu yola başvuruyorlar. Sokaktaki yaşam bile inanılmaz sıkıntılarla doluyken, İsrail cezaevlerindeki durumu tahmin etmek çok güç değil. Bu şartlar altında meşru bir yaklaşım neyi gerektirir? Açlık grevine başlayan insanlara nasıl bir çağrı yapılır? Bir devlet kendi cezaevlerinde açlık grevine gidenleri bundan vazgeçirmek için doğru yöntemler kullanmakla mükellef değilse, neyle mükelleftir? Akıl, vicdan ve siyaset bu soruların cevaplarını en net biçimde veriyor. Fakat İsrail İç Güvenlik Bakanı Tazi Hanegbi açlık grevlerine karşı, "Filistinliler ölünceye kadar açlık grevi yapabilirler" gibisinden inanılmaz bir açıklama yapıyor. İnsan onuruna karşı yapılan eylemlerin tarihine geçecek bir açıklama. Zor koşullardan kurtulmak için kendi hayatlarını ortaya süren insanların, seslerine kulak vermek yerine, insan hayatını rulet masasındaki bir pul düzeyine indirmeye çalışmak demektir bu. Üstelik burada da durulmuyor, cezaevlerinin duvarları dışında ızgara et pişirerek mahkumları açlık grevinden vazgeçirme yöntemi kullanılması düşünülüyor. İnsan onuruyla oynamanın tüm araçları seferber ediliyor.
*** Bu işin kimseye zafer kazandıracak bir sonu yok. Filistin sorunu "dünya düzeni"nin "düğümü"dür. Bu düğüm çözülmeden dünyanın hiçbir bölgesinde barışın tam olarak sağlanması mümkün değildir. Bu sorun adil ve kalıcı biçimde çözülmeden dünyanın genelini ilgilendiren tüm güvenlik stratejileri ve mekanizmaları "kırılganlığa" mahkum olacaktır. Filistin sorununun çözümü, dünya düzeninin gerçek barışa ve eşitliğe dayanan bir düzen olması için "gerek-şart"tır. Bu noktada dünya üzerindeki tüm etkili odakların, "meşruiyet", "barış" ve "adalet" temelinde bir düzenlemenin Filistin-İsrail ihtilafında ortaya çıkması için aktif sorumluluk alması gerekiyor. En büyük iş ise sağduyulu İsrailli yöneticilere ve siyasetçilere düşmektedir. Mevcut yöntemlerin sonuçta İsrail halkının güvenliğini de ciddi biçimde tehlikeye attığını görmelidirler. Çünkü Filistin halkının güvenliği ile İsrail halkının güvenliği aynı madalyonun iki yüzüdür; biri diğerini besler... Bu "düğüm" çözülmeden, dünyada "düzen" diye bir şeyden bahsedebilmek mümkün değildir...
|