Özgürlük, eşitlik, kardeşlik
Tek bir insanın "ekmeğini başkasıyla paylaşma" duygusu insan olmakla öylesine özdeş bir amaca karşılık geliyor ki, yeryüzünün en stratejik konularından birini bu oluşturuyor. Ne yapmalı ve nasıl yapmalı da, güvenliği, özgürlüğü ve refahı insanların ortak değeri haline getirmeli? Bu hayata dair en küçük bir insani kaygısı olan herkesin hergün kendine sorması gereken bir soru bu. En temel insani değerler burada "düğümleniyor."
*** Yeryüzünde insanlar arasındaki hayat düzeyi farkı giderek dramatik bir hal alıyor. Güvenlik, refah ve özgürlük gibi kavramlar sadece belli ülkelerin ve insan kümelerinin elinde toplanıyor. Buna karşılık yeryüzünün çok büyük bir kesiminde insanlar en doğal güvenlik duygusundan bile yoksun yaşamak zorunda kalıyorlar. "Açlıktan ölümler" gibi, duyunca bile insanı insan olmaktan utandıran bir kavram hala saltanat sürüyor pekçok yerde. Her insanın yeryüzüne gelirken sahip olduğu özgürlük, ilk nefesin alındığı andan itibaren kademe kademe çalınıyor. Bütün bunları gidermek için pekçok tartışma yapılıyor, pekçok proje üretiliyor. Kuşkusuz güvenlik herkesin "ortak mülkü" haline gelmelidir. Yeryüzünde sadece güçlülerin güvenliğini sağlayan bir sistem işlemez artık. Güvenlik güçlü ülkelerin "özel mülkü" haline geldikçe, bu, terörü kışkırtıyor. Gelinen noktada, güvenliğin birilerinin özel mülkü haline gelmesinin, aslında güvenlik duygusunu ne derece zayıflattığı görülüyor. Ve, herkes güvende olmadan hiçkimsenin güvende olamayacağı gerçeği bir kere daha tüm çıplaklığıyla ortaya çıkıyor. Öte yandan, insanın kendine karşı ürettiği en vahşi olgulardan biri son yüzyıldır ortaya çıkan refah üretme biçimidir. İnsanoğlunun küçük bir parçasını zenginleştirdikçe, geriye kalan büyük parçayı düşkünleştiren bir sistem bu. Üstelik aradaki fark öyle ölçülebilir bir fark da değil. İpin ucu tamamen kaçmış durumda. Yeryüzünün bir yerlerinde uzay çağı yaşanırken, diğer yerlerinde çocuklar yetersiz beslenmeden hayatlarını kaybediyor sürekli. İnsanı insan yapan özgürlük duygusu ise görünürde en cilalı ama gerçekte en zayıf günlerini yaşıyor. Özgür doğan insanoğlu özgürlüğünü elinde tutabilmek için bütün hayatı boyunca uğraşıyor. Doğduğu anda özgürlüğünü kaybedenler, bunu nesiller boyu geri alamadan tükeniyorlar. Kıtalara, ülkelere ve belli toplumların yüzıllardır süregelen kaderine egemen olan şey bu. Ve en kötüsü de gerçeğinden ayırt edilmesi çok zorlaşan sahte özgürlükler insan ruhunu ve zihnini de ele geçirmeye başlıyor...
*** Bütün bu sorunları aşmak için siyaset üzerine düşünenlerin ve siyasetle uğraşanların yapması gereken çok şey var. Eğer bu sorunlar aşılamaz ya da hafifletilemezse, bizzat "siyaset"in varlık zemini tehlikeye girecek dünyada. Fakat siyasetler, stratejiler ve projeler üzerine yoğunlaşırken gözden kaçmaması gereken birşey var. Tüm bu çabaların amacı olan "insan" hakkındaki ciddi bir kafa karışıklığı giderilmelidir... Çünkü, aslında insan denen varlığı anlamlı kılan değerler güç kaybına uğradığı için, güvenlik, refah ve özgürlük insanoğlunun "ortak değeri" olamıyor.... Herşeyin başında, "özgürlük", "eşitlik" ve "kardeşlik" değerleri olmadan insanın yeryüzündeki serüveninin "pusulasız" kalacağını unutmamak gerekiyor. Fransız Devrimi'nin sloganlaştırarak kalbimize ve aklımıza kazıdığı bu değerleri dimdik ayakta tutmadan, siyasetlerin ve stratejilerin doğru bir çıkış yolu bulması mümkün değildir...
|