| |
Başkan'ın tavrı
Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir'den doğrusu çok umutluyduk. Onu yeni siyasal iklimin önemli aktörlerinden biri olarak görüyorduk. Gerçi İnsan Hakları Derneği Genel Başkan Yardımcısı olduğu 1998'de, Ayvalık uçağını 33 yolcusu ve 6 mürettebatıyla kaçıran PKK'lı Erdal Aksu'nun operasyonda ölü ele geçirilmesini tepkiyle karşılamasının yurt genelinde estirdiği öfke kasırgasını unutmamıştık. Apo'nun avukatları arasında yer aldığını ve İmralı'ya gittiğini de biliyorduk. Ancak seçildikten sonra verdiği mesajlar, kuşkularımızı dağıtır gibi olmuştu. "Kurşuna değil, sevgiye ve barışa ihtiyacımız var. Olaylar ve şiddetle anılan Diyarbakır'ı ticaret ve kültür merkezi yapmayı amaçlıyorum" diyordu, "Türkiye'nin çağdaşlaşması için bölgenin kalkınması gerektiğini" söylüyordu. Bu duruşu "Ankara'nın diyalog için muhatap alabileceği adam" imajı yaratmıştı. Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener de ona Kürtçe "Seni seviyoruz Başkan" diye seslenerek, "Farklı bir yeri" olduğunu anlatmaya çalışmıştı. Zaten kendisi de "Aydınlar, politikacılar ve sivil toplum kuruluşlarının temsilcileri acilen bir komite oluşturup, barış ortamını sürdürmenin ve güçlendirmenin yollarını aramalı" diyerek böyle bir misyona hazırlanmakta olduğu mesajını veriyordu. Ancak bir girişimi, tüm bu söylemlerin inandırıcılığını yok etmeye yetti. Diyarbakır'da bir bekçiyi şehit eden, sonra da 10 gün güvenlik güçlerine kurşun yağdıran terörist Sait Özgün'ün ailesine başsağlığına gitti. Hem de 4 belde belediye başkanıyla ve resmi plakalı araçla. Gövde gösterisi yapar gibi. "Burada çatışma olmadı, polis ve devlete saldırı yapıldı" diyen Emniyet Müdürü Orhan Okur'a meydan okur gibi.
Acaba ne demek istiyor? Daha da vahimi, bu ziyareti savunmak için yaptığı açıklamada gizli. Bakın ne diyor: "Bu acılar bizim ortak acımız, toplum olarak da bu acılara sahip çıkmamız gerektiğini, annelerimizin yaralı yüreklerine sahip çıkmamız gerektiğini düşünüyorum. Yaptığım açıklamada da hiçbir insanımızın yaşamını yitirmesini istemediğimizi ve kimden gelirse gelsin, kurşuna değil, sevgiye ve kardeşliğe ihtiyacımız olduğunu dile getirdim." Bu satırlarda terör saldırısını kınayan bir tek kelime var mı? Üstelik bir de üstü kapalı tehdit savuruyor: "Bizim olduğumuzdan farklı gösterilmemiz çabası içerisine girilmesi, Türkiye'nin kavuşması gereken güven ve barış ortamına da katkı sunmayacaktır." Bugüne kadar gizlediği militan kimliğini kendi girişimiyle ele vermiş, "Bana güvenmeye devam edin, yoksa kötü olur" demeye getiriyor. Terör örgütü 3 bin silahlı adamını dağlara göndermiş, iki ayda güvenlik güçleriyle 72 kez çatışmaya girmiş, beyefendi bunu "savaş" diye niteliyor, "Herkesin gereken adımı atmasını" istiyor. "Herkes"ten kastı, devlet. Yazık. PKK acımasızlığına Kani Yılmaz gibi üst düzey yöneticileri bile artık dayanamayıp kaçıyor, beyefendi ise "Yaşamını yitiren güvenlik görevlisinin ailesine de taziye dileklerimi ilettim ya" diyerek, "Devlete de, örgüte de eşit mesafede olduğunu" söylemeye çalışıyor. Diyarbakır'ın nihayet kaderini değiştirecek bir yöneticiye kavuştuğunu sanmıştık. Galiba karşımıza yeni bir Mehdi Zana çıktı. Keşke yanılsak. Keşke Osman Baydemir bizi mahçup etse...
|