| |
Siyam ikizlerinin kaderi
Türkiye ve Fransa, adeta tek yumurta ikizleri gibi. Hatta daha da ileri gidip, siyam ikizlerine bile benzetebiliriz. İdari yapıları aynı, kaygıları aynı (bölücülük, laiklik) , kamusal alan tanımları aynı, kutsal değerleri aynı (devletin bölünmez bütünlüğü, üniter yapısı), anayasaları büyük ölçüde aynı, bürokrasileri aynı... Bu "tasa ortaklığı" şaşırtıcı değil. Çünkü Türkiye'nin çağdaşlaşma sürecinin ilk dinamoları olan Jön Türkler, Fransız değer yargılarıyla koşullandılar. Üstelik Fransa'da bulundukları yıllar, ırmağın yatağının değiştiği döneme denk geldi: Ulus devlet sürecinin tamamlandığı, Fransa'da 1908'de Kilise'nin kamusal alandan çekilmesiyle noktalanacak laiklik tartışmalarının alıp yürüdüğü, Pozitivist düşüncenin ağırlığını hissettirdiği yıllar. Hani şu merkeziyetçi, otoriter düzen öngören, bireyi toplum içinde eriten, "İnsanların hakları değil, topluma görevleri vardır" diyen düşünce akımı. 2'nci Abdülhamit'ten sonra Jön Türkler'le birlikte bu düşünceler, bu anlayış da İstanbul'a geldi. İttihat-Terakki yönetimini biçimlendirdi, Meclis-i Mebusan'a hakim oldu, oradaki milletvekilleriyle ilk TBMM'ye geçti, 1924 Anayasası'na girdi, eğitim sistemiyle tüm kuşakların kafalarına kazındı, 1961 ve 1982 Anayasaları'nda egemenliğini korudu. Farklı düşünen yok muydu? Olmaz mı; alın size o dönemden bir tartışma...
Sabahattin'den bugüne Prens Sabahattin, Jön Türkler'in en liberal grubunun lideriydi. Annesi 2'nci Abdülhamit'in kızkardeşi Seniha Sultan'dı. Sabahattin, Osmanlı'da ademi merkeziyetçilik (yetkinin yerel yönetimlere devri) fikrini ilk ortaya atan ve teorisini geliştiren kişiydi. Şöyle diyordu: "Yönetim zaaflığının asıl nedeni, kamucu yapıda yatıyor. Kurtuluş adem-i merkeziyetçilikle mümkün olabilir. Adem-i merkeziyet, vergi veren, kanlarını vatan uğruna feda eden ahalinin, vergilerin nereye harcandığını öğrenmelerine imkan verecek teftiş hakkı demektir. Bu sistemde vergilerin toplanması, belediye hizmetleri ve adli hizmetler yerel kurumlarca yerine getirilecek, kişisel ve yerel girişimcilik desteklenecektir." Sabahattin'in bu görüşleri 4-9 Şubat 1902'de Paris'te toplanan 1'inci Jön Türk Kongresi'nde tartışıldı. Karşısında merkeziyetçi Ahmet Rıza Bey grubu vardı. Sabahattin'in "Sorun siyasal değil toplumsal; çözüm için önce toplum yapısının dönüştürülmesi gerekir" görüşlerine Ahmet Rıza "Sorun toplumsal değil siyasaldır; çözüm de yukarıdan gerçekleşecek rejim değişikliğidir" teziyle karşı çıktı ve çoğunluğu yanına çekti.
Sadece kişiler değişti Kamu Yönetimi Reformu'yla ilgili Sezer'in veto gerekçelerine, CHP'nin itirazlarına bakın, 1902 Jön Türk Kongresi'ndeki kavganın, Ahmet Rıza Bey'in izlerini bulacaksınız. Reformu hazırlayan Başbakanlık Müsteşarı Prof. Dr. Ömer Dinçer'in açıklamalarına bakın, Prens Sabahattin'den serpintilerle karşılaşacaksınız. Yerel yönetim reformu trenine Avrupa'da son binen yolculardan Fransa'da da benzer tartışmalar bizi aratmayacak kadar uzun sürdü. "Devlet elden gidiyor", "Bölünmez bütünlüğümüz ve üniter yapımız tehlikede" çığlıklarının bol bol atıldığı bu dönem, geçen yıl "Fransız devlet yönetiminin yerinden yönetim (desantralizasyon) ilkesine dayandığını" hükme bağlayan anayasa değişikliğiyle noktalandı. Yani siyam ikizlerinden biri kurtuldu. Darısı ikincisinin başına...
|