Cevabı meçhul sorular...
Çevremizdeki ülkelerde tarih yeterince hızlı akmıyor. Siyasi rejimler "hayatın dinamizmini zaafa uğratan" gelişmelere imza atıyor. Oysa bu coğrafyayı çevreleyen küresel ölçekte dünya bambaşka bir yere gidiyor. Demokrasi, hukuk devleti, özgürlükler düzeni ve laiklik prensipleri artık bir zemin haline gelmiş durumda, bu zeminin üstünde yeni ve dinamik açılımlar yükselmeye başlıyor. Çevremizde ve onu çerçeveleyen Büyük Ortadoğu coğrafyasında ise, halkların özgürlüğünü ve refahını garanti altına alacak bir zemin bile yok. Zeminin ne olacağı hakkındaki tartışma, iç savaşlarla yürütülüyor. Kendi rejim tartışmaları yüzünden halklarının geleceğini ve refahını tehdit altına sokan siyasi elitler coğrafyası adeta çevremizdeki coğrafya. Bu coğrafyanın önümüzde akan yüzyıla derin bir yüzleşme ile girmesi gerekiyor. Bu yüzleşme olmadan, hem de bu yüzleşme bir siyasi projeye dönüşmeden, zamanın akışının daha kötü olayları getireceği beklenmelidir. Bu yüzleşme yapılamıyor. Kimi zaman Batı bahane ediliyor, kimi zaman çeşitli dış olaylar ve her şey "koyu bir içe kapanmanın" aracı haline getiriliyor. İçe kapanmak, kısa vadeli olarak otoriter iktidar biçimlerini korunaklı kılıyor belki ama, orta vadede her şey büyük bir kırılganlıkla karşı karşıya kalıyor. Uzun vadede ise refah ve özgürlük üretemeyen yapıların "tarihin dışına" düşmesi kaçınılmaz oluyor.
*** Bu sene içinde ziyaret ettiğimiz AB ülkelerinden birinde önemli bir siyasetçi, AB'nin kuruluş dinamiklerini anlatırken yarı ciddi yarı esprili bir şekilde, "yüzyıllar boyunca birbirimizi boğazladık, bundan öylesine yorulduk ki, buna son vermek için birleşmeye karar verdik" demişti. Büyük katliamların ve iç savaşların arasından aklın kendine böyle bir "dirilme" yolu bulduğunu söyleyebiliriz. "Siyasi akıl" böyle bir entegrasyon projesiyle yaşama alanı açtı kendine. Büyük Ortadoğu coğrafyasında ise "siyasi akıl" hala "sürgün"de. Bu kadar acıya rağmen hala masaya ciddi bir tartışma projesi getirilemiyor. Demokrasi, özgürlük ve refah üretimi için yapılması gerekenler hakkında, gelenek ve modernlik arasında bir sentez kurulamıyor. Dünyadaki gelişmeler bu bölgeye dönük ilgiyi artırdığında ise bu "yeni bir sömürge politikası" olarak etiketlenip hemen reddediliyor. Hadi buna da diyecek bir şey yok diyelim, peki, dünyanın ilgisi buraya "radikal" projelerle yönelmeden önce, neden iç dinamikleriyle ve yumuşak metodlarla kendi kendini yenileme yolları aramıyor bu büyük coğrafya?.. Bu sorunun cevabı meçhuldür. Peki neden Batı'yı kötülemeye ayırdığı enerjinin yarısını, kendi evini düzeltmek için kullanmıyor bu coğrafyanın önde gelenleri? Bu sorunun da cevabı meçhuldür. Bu sorulara bizim şöyle ya da böyle bir cevap vermemiz durumu değiştirmez. Çünkü önemli olan bu büyük coğrafyanın bu sorulara kendi yanıtlarını veren dinamiklerle kuşanmasıdır. Bu soruların cevapları meçhul kaldığı sürece de, "tarihi üreten dinamikler"le "tarihin dışına düşen yapılar" arasındaki çatışmanın ortasında kalması kaçınılmaz olacaktır, Büyük Ortadoğu coğrafyasının. Kendi iç dinamiklerini demokrasi, özgürlük ve refah üretmek yönünde düzenlemesi, bu coğrafya için bir "hayatta kalma stratejisi" olmak zorundadır...
|