Geçmiş, gelecek ve şimdiki zaman
(Tahran) Batı ve Doğu... Sadece iki coğrafya kanadı değil. Değerler ve medeniyetler arasındaki temasın adları... Hem kavram, hem pratik... Bu kavram ve pratikler arasında giderek derinleşen bir çatlak var. Ya da hep var olan, yüzyıllar boyu süregelen, çeşitli olaylarla beslenen bu çatlağın en derinleştiği noktadayız. Çatlağın giderek derinleşmesi, dünyanın gidişi hakkında doğru ve adalete dayanan bir tutum arayışında olanların önündeki en büyük engel. Batı ve Doğu arasındaki fay kırığı en azından hafifletilmeden, ne Batı için, ne Doğu için gerçek bir barıştan ve güvenli bir yaşamdan söz etmek mümkün değil. Bu fay kırığının insanlığın geleceğini tamamen kuşatmaması için iki yönlü adımlar atılması gerekiyor...
*** Doğu'nun insanlığın ulaştığı özgürlükçü değerler konusunda daha ileri hamleler yapmasının zamanı geçmektedir. Özgürlükçü değerlerin sadece felsefi bir pozisyon olmaktan çıktığı ve siyasi sistemlere dönüştüğü bu zamanda, bırakın siyasi sistem düzeyinde, felsefi düzeyde bile özgürlükçü değerlerle sorunu olan pek çok ülke var Doğu'da. Doğu, sadece kendi haklılığına, geçmişteki görkemli yaşamına ve bugün Batılıların yaptığı haksızlıklar vurgu yaparak bugünü ve geleceği kuramaz. Doğu'daki problem, geçmişin olanca gücüyle yaşatılmasına ve geleceğin olanca vurguyla hayal edilmesine karşılık şimdiki zamanın ve bugünün bir kenara itilmesidir. Doğu, felsefi ve siyasi açıdan adeta şimdiki zamanı olmayan, bugünü hesaptan düşülmüş bir cansız tarih yaşamaktadır. Geçmişin sınırlarını aşarak bugünün sınırlarını tamamen işgal etmiş bir tarih ve kendi zamanının gelmesini beklemeden sanki bugünde varmışcasına her şeye hayali bir biçimde nüfuz etmiş bir gelecek Doğu'nun reflekslerini kuşatmıştır. Bu nedenle de, bugün ve şimdiki zaman nasıl daha iyi kılınabilir, daha iyi bir yaşam nasıl üretilebilir ve bugünkü açmazların sebebi nedir gibi sorular gerçekçi bir biçimde ele alınamıyor. Bunun yerine geçmişte yaşanmış görkemli zamanların gelecekte nasılsa bir şekilde olacağı tesellisi ile bugün geçiştiriliyor. Siyasi düzeyde özgürlükçü değerlerin ıskalanması ve suçun başkalarında olduğuna vurgu yapılarak, bugünün sorumluluklarının yerine getirilmemesinin gerekçelerinin üretilmesi böyle söz konusu oluyor. Zamanı ıskalayan ve bugünde üretilen tarihin kıyısına düşen siyasi sistemler böyle yaşama alanı buluyor. Doğu'nun özgürlükçü değerlerle ciddi bir yüzleşmeye girmeden bu açmazdan çıkması mümkün değil. Bu aşılamadığı sürece de şimdiki zamanın tarihine müdahale etmek ve katkı sağlamak mümkün olamayacak.
*** Batı açısından gözlemlenmesi gereken ise, ciddi bir zemin kaybının ortaya çıkmaya başlamasıyla ilgilidir. Özgürlükçü değerleri üreten Batı dünyanın genelini algılamakta giderek içe kapanmaktadır. Kendisiyle aynı kökten gelmeyen toplumları kendi kurgusu içinde algılayan tekelci kültür daha derinden kuşatmaktadır Batı'yı. Bu da özgürlükçü değerlerin sadece belli kültürlere ve coğrafyalara ait olduğunu ileri süren görüşlerin yaygınlaşmasına yol açmaktadır. Doğu karşısında kültürel olarak giderek daha dışlayıcı ve siyasi düzeyde dayatmacı tavırlar ortaya çıkmaktadır. Özgürlükçü değerlerin belli kamplar etrafında siyasileşmesi temelinde aşırı tekelci bir siyaset algısı belirmektedir. Bu da dün özgürlükçü değerlere karşı olanların ürettiği "biz ve öteki" kültürünün, bu sefer özgürlükçü değerlere yaslanan siyaset kültürü içinden üretilmesini doğurmaktadır. Değerlerin özgürlükçü ve evrensel niteliği zedelenmekte ve kamplaşma bu sefer özgür dünyanın refleksleri içinden üretilmektedir. Ortaya çıkan tablo vahimdir... Bu tablo içinde Batı'nın da özgür değerlerin hedefleri doğrultusunda güvenli bir hayat sürmesi mümkün değildir. Çünkü Batı yoksa Doğu yok, Doğu yoksa da Batı yok... Batı'nın dışlayıcı ve ötekileştirici politikalar yerine özgürlükçü değerler ekseninde entegrasyon politikaları üretmesi gerekiyor. Özgürlükçü değerler etrafında entegrasyon politikası üretilmesi ile belli Batılı ülkelerin uydularının çoğaltılması birbirine asla karıştırılmamalıdır. Değerler etrafında "iletişim" başka şeydir, siyasi çıkarlar etrafında "uydulaştırma" başka şey... Batı'nın dışlayıcı ve dayatmacı politikalarla Doğu'ya söyleyeceği ve dinleteceği bir söz yok, kalmamıştır. Yeni, diyaloğa dayalı, herkesin eşitliğini ve güvenliğini kollayan bir dilin ve uluslararası ilişkiler kültürünün üretilmesi gerekmektedir... Yoksa Batı, hesaplaşılmış bir geçmişten ve değerler temelinde inşa edilmesi gereken bir gelecekten kopacak, sadece şimdiki zamanın abartılı gidişine mahkum olan bir kültür ve siyaset içine sıkışacaktır. Bu da sonuç alacak bir yol değildir. Bugünün ve şimdiki zamanın "abartılı teşhirciliği" karşısında, geçmişin ve geleceğin ellerinin ve kollarının bağlı olduğunu düşünmek yanlıştır...
*** Dünyayı, geçmiş ve gelecek arasında gidip gelen ama şimdiki zamanın gücünden yoksun bir blok ile şimdiki zamanın abartılı teşhirciliği yüzünden geçmişten ve gelecekten kopan bir diğer blok arasındaki çatlağın reflekslerine terk etmemek gerekiyor...
|