Büyük acıya karşı insanlık borcu...
Acımız gerçekten büyük. Hayatını kaybeden insanların demir yığınları arasındaki çaresizliği onlar için bitti, ama o çaresizlikten miras kalan acı bizi ömür boyu bırakmayacak. Hatıraları ve geride bıraktıkları, insan oluşumuzu derinden sarsmaya devam edecek. O trene binbir hikayeyle binen ve ardından demir yığınları arasında sıkışan hayatlar yok bugün, üzücü bir sonla hayatları bitti. Bizler içinse bu acıyı son nefesimizi verinceye kadar taşımak bir insanlık borcu. Bu derece vahim bir kazayla ölmeleri karşısında başımız öne eğik... Aziz hatıraları karşısında insanlığımıza anlam katan herşeyimiz kanıyor...
Türkiye gibi demokrasinin sadece siyasi boyutuyla öne çıktığı ülkelerde, gündelik hayatın diğer unsurlarının daha iyi kılınmasına dönük tartışmalar yeterince yapılmadı geçmişte. Demokrasinin siyasi tartışma geleneğini olanca gücümüzle yaşatıyoruz, ama hayatın daha iyi kılınmasına, yani "sistem"in iyileştirilmesine bakan yüzünü görmezden gelen derin alışkanlıklar kuşattı on yıllar boyunca toplumu. Demokrasinin siyasi boyutunun ötesinde bir genişliği ve derinliği oldu- ğunu anlamak çok uzun yıllara ve emeğe maloldu. Fakat bu hala yeterli değil. Sistemi daha iyi kılmaya dönük çabaların kronikleşmiş siyasi tartışmaların tam olarak üstüne çıktığını söylemek mümkün değil. Depremde yıkılmayan konutlar, doğru bir bilgi edinme sistemi, her açıdan güvenli ulaşım mekanizmaları, çağdaş bir eğitim ve gerçek bir sağlık hizmeti üreten bir sistem inşa etmek bir günde mümkün olmuyor belki, fakat unutmamak gerekir ki, ancak bu yolda mesafe alınabildiği sürece siyasi boyutta da bir derinleşme sağlanabilir. Bu, şu ya da bu siyasi hareketin değil hepimizin ortak sorunudur.
Kuşkusuz böylesi büyük acı veren olaylarda ciddi tartışmalar yaşanır ve yaşanması da gereklidir. Fakat esas olan bu tartışmaları siyasi polemiklerin içinde boğmamaktır. Gündelik hayattan başlayarak, hayatın her alanında insan hayatını daha güvenli kılmaya dönük çabaların sistemin doğal üretimi olması için uğraşmak gerekiyor. İyi işleyen bir sistemin herşeyin omurgası olduğunu, demokrasinin ve refahın yolunun buradan geçtiğini akılda tutarak, en iyiye ulaşmak yolunda ilerlemekten başka çare yok. Çünkü felaketler herkesi bir yerde yakalayabiliyor. Bunlara dönük siyasi polemiklerin şu ya da bu tarafında olmak farketmiyor. Felaketler, seçici de- ğildir... Ortaya çıkan acı okyanusundan kime ne kadar damla, kime ne kadar deniz düşeceğinin hesabını yapmak, bir sonraki felakete kadar geçici mağlubiyetler ve geçici zaferler içinde boğar herşeyi...
Bu acı okyanusu hepimizin hayatını kuşatmıştır. İnsanlarımızın daha güvenli bir hayat sürmesi, hepimizin ortak sorumluluğudur. Yapılması gereken, gerçek bir sorumluluk duygusuyla hareket ederek, herşeyin, tüm açıklığıyla ortaya çıkmasını sağlamaktır. Kaybedilenlerin aziz hatıraları ve hayata devam eden milyonlarca insanın onurlu ve güvenli yaşam hakkı bunu gerektirmektedir. Tüm bunların yanında asla bitmeyecek sorumluluk ise, insanlarımızın hayatını daha güvenli ve daha onurlu kılmak üzere, ortak bir duyguyla ve iradeyle çaba sarfetmektir... Yaşadığımız büyük acı karşısındaki insanlık borcumuz bunları gerektirmektedir...
|