Fransa'dan notlar
Şartlı müzakerenin cevabı ne olacak?.
(Paris) Başbakan Erdoğan, Paris seyahatinin son gününe önde gelen bazı Fransız işadamları ile kahvaltı ederek başladı.. Burada kapalı ve samimi bir ortamda önceki günkü vurgu daha sıcak bir üslupla tekrarlandı: -Türkiye'nin AB üyeliği herkesten çok Fransız işadamlarının lehinedir.. Bizimle işbirliği yaparak bölgede ve Avrasya'da çok cazip fırsatlar yakalayabilirsiniz.. Fransız işadamları MEDEF (Fransa'nın TÜSİAD'ı) toplantısındaki kadar katı bir 'elimizden bir şey gelmez' tavrı sergilemediler ama çok umut da vermediler. Başbakan, Fransız işadamlarının bu konuda kendileri için bir risk görmediklerini fark ediyor ve içerliyor. Bu girişimcilere göre Fransa Türkiye'ye özel bir destek vermezse Ankara'nın kendilerine yapabileceği fazla bir şey yok. Çoğu nasılsa yollarına Türkiye'deki ortaklarıyla devam edebilecekler.. Ankara'da hangi iktidar ve hangi şartlar bu ortakların önünü kesebilir? Bu Fransız devlerinden birinin Türkiye'deki ortağının askeri boyutu, böyle bir sorunun cevabını az çok şekillendiriyor zaten. Ayrıca, AB üyeliği hedefine ulaşamayan bir Türkiye'den de, 'elleri zayıf aracılıkları yararlı' ortaklar bulmakta zorlanmayacak olan Fransız işadamlarının fırsatlar doğdukça Ortadoğu ve Avrasya'ya açılmada Anadolu köprüsünden geçmelerini kim engelleyebilir? Esasen bu yaklaşımı sezdiğim için önceki günkü basın toplantısında Başbakan'a şöyle bir soru yöneltmiştim: - Şartlı müzakere onayını kabul etmeyeceğinizi açıklıyorsunuz. Ayrıca, AB bizim için olmazsa olmaz değildir, diyorsunuz. Bu durumda, şartlı bir onay gelirse, hiçbir şey olmamış gibi mi devam edilecek, yoksa bir yaptırım uygulanacak mı? Bir de şartlı evet durumunda bizim açımızdan süreç noktalanmış, AB defteri kapanmış mı olacak? Başbakan bu soruya cevaben bir kere daha 'şartlı müzakere onayı'nın görülmemiş bir şey olduğunu vurguladı.. Bunun şimdiye kadar olmadığını ve olmaması gerektiğini söyledi. Ancak böyle bir durumla karşılaşılırsa Türkiye'nin nasıl davranacağı konusunda şimdiden bir şey söylenemeyeceğini, o günkü tavra göre hareket edileceğini belirtti. Burada Türkiye'nin henüz B planı olmadığı hükmüne varmak da mümkün, AB'nin müzakere ipine un sermesi durumunda uygulanacak Ankara yaptırımlarının belirlendiğini ama basına açıklanma vaktinin gelmediğini düşünmek de mümkün. Bu meselelerin yoğrulduğu mutfaktan edinebildiğim kırıntı bilgileri bir araya topladığım zaman çok keskin olmamakla beraber bir kanaate varabiliyorum: Hükümet şartlı müzakere onayının üslubuna göre hareket edecek. Eğer 2005'in Temmuz'u gibi bir tarih öngörülür, Kopenhag Kriterleri haricinde hesapta kitapta olmayan yeni şartlar da dayatılmaz ise tepki sınırlı tutulacak ve gerginliğe yol açılmayacak.. Ancak yeni şartlar dayatılır ve özellikle müzakere onayı konusu muğlak bırakılırsa sert bir tavır sergilenecek. Bu da Türkiye'nin AB defterini kapatmayı ciddi şekilde düşünmeye başlaması demek.. Böyle bir durumda ucu NAFTA'ya katılmaktan, BOP konusunu ısıttırmaya ve Türkiye'nin bu tasarıda etkinliğini öne çekmeye kadar uzanan bir takım öneriler masada olacak.. Özellikle Ankara'nın BOP'u tam benimser görünmesi ve katılıma hazır bulunduğunu açıklaması durumunda AB'nin 'Bu şartlarda Ortadoğu'da elim büsbütün zayıflar' diye telaşlanabileceği öngörülüyor.
|