Paris'te al-ver günleri
Başbakan Erdoğan'ın Fransa ziyareti, seyahate katılan meslektaşlarımın önemli bir kısmına göre pek parlak geçmedi; bana göre ise hayli yararlı oldu.. Bardağın yarıdan fazlasının boş olduğunu önemsiyorsanız, oraya yeni bir damla daha dökülmediği için karamsarlıkta ısrar edebilirsiniz.. Ama bardağın yarıdan fazlasının zaten boş olduğunu kabul ederek, tarafların bu gerçek karşısında nasıl vaziyet aldıklarını önemsiyorsanız bazı artılar görebilirsiniz. Bana göre, Erdoğan'ın gelişindeki temel amaç gerçekleştiği için ziyaret yararlıdır. Bu amaç, görünürde Fransa'nın AB için desteğini sürdürmesini istemek, özellikle de 'İlerleme Raporu' öncesinde Paris'in olumlu bakışını bir kere daha teyit ettirmekti.. Gerçekte ise amaç Fransız devletine 'Türkiye üzerinden elde edeceği çıkarlardan neleri kaybedeceği' hususunda etkili bir sunum yapmaktı.. Tabii ki görüntünün öyle olması gerekiyordu.. Varsın orta çap gazeteci taifesi 'ziyarete başarısız' desin! Türkiye açısından görüntünün gerisindeki amacın şifresi aslında MEDEF'teki toplantıda çözülür gibi olmuştu. Bu kuruluş Fransa'nın TÜSİAD'ı.. Hatta belki de bizimkinden daha da dar bir 'has bahçe' oluşturan ve neredeyse Fransız ekonomisinin tamamına hükmeden sayılı ailelerin kulübü.. Orada TOBB ile TÜSİAD başkanları Başbakan'dan önce birer konuşma yaparak, Fransa için Türkiye'deki iştah kabartıcı fırsatların varlığını vurguladılar ve AB üyeliği hedefimize destek taleplerini tekrarladılar.. Bu iki konuşmanın satır aralarında, yerleşik uluslararası diplomatik kültürle bağdaşan keskin bir tehdit vardı: - Eğer bize somut bir destek vermezseniz, Fransız iş dünyası olarak Türkiye'yi iştah alanınızdan çıkarın! En azından uzunca bir süre! Başbakan da çok kesin bir biçimde Fransız işadamlarından aynı desteği isterken bir soru üzerine 'Nükleer enerji' konusunda işbirliği gibi çok çekici -tabii çevreci bakışla çok itici- bir konuyu da hatırlattı. Meraklısı bilir; DSP-MHP-ANAP ortaklığı sırasında gündeme gelen ve neredeyse ihaleye çıkmak üzere olan 'nükleer santral' için bir Fransız- Alman ortaklığının da teklifi vardı. O dönemde ayrıca ABD ve Kanada firmalarının da ihaleye katılma kararlılığı sonucu gelişen karmaşık dış siyasi baskılar ortamında Ecevit hükümeti 'dosyayı kapattım' diyerek sorunu çözmüş (!) idi.. Fransa için bu konu hakikaten iştah kabartıcı.. Kaldı ki daha birçok tamah uyandıran girişim kapısı var.. (Bu satırlar yazılırken, Airbus uçağı alımına hazır bulunduğumuza ilişkin ön anlaşma imza aşamasına gelmişti..) Ne var ki, Fransız işadamları, Türkiye'de kendilerini bekleyen büyük potansiyel yerine gündelik küçük karların peşinde olduklarını düşündürecek kadar aç gözlü davranır görünmekten çekinmiyorlardı. Nitekim Türkiye'de yatırımı olan koskoca bir Fransız otomotiv devinin tepesindeki zat böyle bir ortamda 'Niye hurda araç indirimini azalttınız?' diye sorabiliyor, üç beş bin adet daha fazla araba satmanın derdine odaklanıyordu. Daha da beteri, Başbakan Erdoğan'ın Fransız işadamlarına yaptığı destek çağrısına MEDEF'in verdiği 'Paris nezaketine boyanmış kaba cevap' oldu. - Biz diplomatik konularda bir şey yapamayız. Bu çok ucuz bir zengin yalanı idi! Fransa'yı avucunun içinde tutan MEDEF'in, AB yolunda Türkiye'yi destekleme konusunda yapacak bir şeyi olmadığına kim inanır? Üstelik MEDEF'in burada 'bir şey yapamam' demesi, neredeyse 'Türkiye'nin AB üyesi olmasına karşıyız' demek kadar aleyhte bir beyandı.. Madem desteğe niyetin yok; bari çıkarın gereği, taktik olarak 'Elimizden geleni yaptık, yapıyoruz' şeklinde bir yalan söyle! Lakin sen misin 'Diplomatik konular bizim etkinlik alanımız dışındadır, bir şey yapamayız' diyen?! Erdoğan manevraya karşı bodoslamadan girişti: - Bir şey yapamayacağınız yolunda sözleriniz tatmin edici değil. Kimse size diplomatik katkı sağlayın demiyor ki.. Diplomatik işlerle uğraşacak olsaydınız, iş dünyasında bulunmaz, bizim gibi siyasetin içinde yer alırdınız. Biz, sizin AB üyeliği yolunda Türkiye'ye çok yararlı bir destek sunacağınıza inanıyor ve ısrarla bekliyoruz.. Bunun anlamı açık: - Bu konuda Türkiye için elinizi taşın altına koymazsanız ülkemizdeki girişim imkanları konusunda avucunuzu yalarsınız. Lafın tamamı kime söylenir?
*** Ziyaretin yararı; diplomasinin örttüğü gerçekleri algılamada iki tarafça aşılmış mesafelerdir. Türkiye Batı'lının anladığı 'çıkar dili' ile konuşmuştur. Fransa buna rağmen olumsuz tavır alacaksa, belli ki maddi çıkarlarına ağır basan kompleks kaygıların rehinesidir..
|