Muhalefet bir ömür, iktidar bir dakika
İslam'ı incelikleri ile yaşamaya çalışanların en çok sakındıkları davranışlardan biri de 'makam talep etme' hastalığıdır. Bugün devran ters.. Çağın iddialı ve iştahlı Müslüman'ı, makam edinmek için sınır tanımazlığı neredeyse 'cihat' sayıyor. Böyle olduğu zaman da kötülük adamın eline, diline ve beline hükmediyor. Yağ çekmek sadakat oluyor, yerine göz konan kişiyi yıpratmak da hedefi silkelemek! Yalan mubah, iftira caiz! Hasılı bir sahte cihat uğruna, İslam'a ve evrensel değerlere göre büyük günah yahut insanlık suçu niteliğindeki pek çok çirkinlik işleniyor. Cemaatleri ilk oluşum demlerinin saf coşkusundan koparıp kof benliklerin boğuştuğu bir arenaya dönüştüren birkaç 'temel çarpıtan' içinde en ürkütücü olanı da makam hastalığı. Bu ateş bütün yapıları kestirme yoldan çürütüyor. Makam için yırtınmayı, 'en güçlünün ayakta kalacağı bir doğa düzeninin gereği' saymak herhalde uygarlığı hayvani bir aşama olarak görmektir. İslam tarihi boyunca siyaset bu ateşi körüklerken başta sufiler olmak üzere ahlakçılar 'makam talep etme' cehennemine su sıkmışlardır. Ancak Batı'da 'bırakınız yapsınlar' düsturu, Doğu'da da 'ölen ölür, kalan sağlar bizimdir' fehvası, aynı hırsın mayası olmaya devam etmiştir. Bugün zaten bütün yeryüzü tek uygarlık, hatta neredeyse tek kültür çevresi haline geldiği için, makam uğruna ölesiye vuruşmayı, iş hayatının ve siyasetin doğal bir gereği saymada adeta küresel ittifak var. Bu kıyasıya cebelleşmenin gelişmiş ülkede yaşananı ile gelişmemiş ülkede görüleni arasındaki fark artık ayrıntılardadır. Kullanılan silahların ilkelliği veya ileriliği gibi.. Seçilen tarzın büsbütün yasa ve ahlak dışı oluşu veya kısmen yasalarla ahlaka uygunluğu gibi..
*** Dindar geçinen veya dışarıdan bakanların softa saydığı kişilerin 'makam talep etme' konusunda örnekleri de Yusuf Peygamber olsa gerek. Bilindiği gibi rüya tabiri ile Mısır hükümdarına yaklaşan Hazret-i Yusuf, bolluk yıllarının ardından beklenen kıtlık yıllarını akıllıca idare etmek için vezirlik talep etmişti.. Bu talep, İslam bilginlerinin tartışmalarına konu olmuş ve 'kuralımsı' birkaç ortak temel yorum gelişmişti. Mesela Yusuf Peygamber, korkunç kıtlık gibi büyük bir felaketi iyi idare etme zorunluluğu yüzünden makam talep etme durumunda kalmıştı. Kimine göre ise o zaten Peygamber'di ve vahye muhataptı; dolayısıyla makam talebi ilahi görev olabilirdi. Kimi de henüz Peygamber olmadığını, dolayısıyla bir makama gelme talebinin yanlış sayılması gerektiğini savundu.. Bu münakaşalardan geriye, günümüzdeki makam budalası softalar için sağlam bir fetva kalmışa benziyor: - Zorunluluk halinde makama talip olmak caizdir. Bu zorunluluğa kim karar verecek? Eh, 'ahir zaman'da her softanın müçtehit geçinmesi doğal olduğuna göre, kişi kendi hükmeder, kendi uygular; makama oynar, makama konar.. Sorarsanız 'Allah için' yapıyordur. Kişi kendi inanç alanının temel yaklaşımlarına ters bir tavırla ulaşabilmek için yırtındığı makamlara gelince oraya yapışmanın da dini (!), ilmi (!), akli (!) ve insani (!) gerekçelerini buluverir! Öbür tarafta bir başka softa da çıkar, halihazırdaki makam sahibinin ne kadar kötü iş yaptığına dair bin tane delili, yine aynı kaynaklardan bulduğunu söyler..
*** Bütün bunlardan İslam kültürünün insana büsbütün dünyevi iddiasızlığı önerdiği hükmüne mi varacağız? Eğer öyle ise, iddialar uygarlığı Batı ile nasıl rekabet edilecek?. İslam kültürü -eğer yok edilesi bir şey değilse- dünyevi iddiasız nasıl tutunacak? Öneri iddiasızlık değil, denetlenebilir iddialılık.. Hem iddia sahibi kendini denetlemeyi önemseyecek, hem de muhatapları 'emanetin ehline verilmesi' adına dışarıdan denetimi etkinleştirecek.. Bu zorlu denetim olmadığı sürece makam hastalığı diğer açgözlülük türleri ile birlikte dünyanın mahvedilişini hızlandıracaktır. Çünkü bireyin hayatı asıl olarak muhalefet üzere geçer. Muhalefet ise 'makam talep etme' mesleğidir. Bir makam için istenen değil de o makamı isteyen olmak insanı mutlaka küçültür; bunun istisnası yoktur. Ve makam, değil sonsuzluğun önünde, insan ömrü içinde de geçici bir demdir. (Saltanatlarda, diktatörlüklerde veya -rical kıtlığında Demirel ile görüldüğü üzere- demokrasilerde uzun süreli makam işgalleri istisnadır..) 'Sevmek bir ömür, sevişmek bir dakika' misali; muhalefet bir ömür, iktidar bir an.. Var biraz da sen oyalan..
|