| |
Ne kadarı yeter?
Eve servis hamburger, kanepeye tüne, elinde uzaktan kumanda ve aşa- ğı yukarı zapla. Mümkünse aynı anda üç ayrı programı aynı anda izle... Olabilecek en büyük felaket elektriğin kesilmesi. Neden? Çünkü televizyon bir imparatorluk ve bu imparatorlukta yalnızlık diye bir şey yok. Büyük seçim hamburger menüyü kemirmek de bu törene tüy diksin. Aman elektrikler kesilmesin, lütfen... Çünkü o zaman düşünmeye başlayacağım. Çünkü o zaman "ibadet" sona erecek. Çünkü o zaman kendi görüntüme takılıp arayışa gireceğim ve buna gücüm yok... Bu dine ne zaman katıldım ben ya? Sahi ne zaman başladı? Ailemin yabancı dil öğrenmem için, daha doğrusu global tüketim dinine daha kolay adapte olmam için yazdırdığı kolejin ilk yıllarında mı? Büyük olasılıkla... Ya da kuzenime Avrupa'dan gelen bir çift Adidas ayakkabıyı gördüğümde mi? Olabilir... Sonra büyü elin biraz para tutsun, dayan kredi kartına. Yetmesin daha çok harca, daha çok paraya ihtiyaç duy, daha da harca, sonra kanepeye çök burger ye, aldığın yeni televizyonu zapla... Hiçbir şey şaşırtmasın, heyecanlandırmasın... Yaşasın!.. TV yayıncıları RTÜK'le anlaşıp reklam sürelerine sınırlama getiriyorlarmış. Tek derdi "cool" görünüp aynı hayali kurmak olan din kardeşliğine zeval getirmez bu anlaşma. Bodrum yıkılıyor haberleri başladı, her yıl bu zamanlar başladığı gibi. Gitmezsek geri kalırız. Aman kaçmasın! Seneye ve ondan sonraki seneler yine Bodrum yıkılıyor haberlerini okuyacağız. Sonra burgerlerin sebep olduğu fazla kiloları verme paniğiyle revizyona alacağız kendimizi. Misyon tamamlandığında yine burger yiyip, nasıl tüketmemiz gerektiğine dair bir yol haritası edinmek için televizyon izleyeceğiz. Bilmem farkında mısınız çok ciddi bir bedel ödüyoruz. Dayatılan yaşam tarzı bizi uyuşturuyor, öküzleştiriyor. Fransız sosyolog Henri Lefebre yukarıda ıkına ıkına anlatmaya çalıştığımı tek cümleyle bakın nasıl özetlemiş: "Tüketimin dayatıldığı bürokratik bir toplum haline döndük." Elimizdekilerle yetinmek yerine, sahip olamadıklarımız için vahşi bir açlık duyuyoruz. Ne kadarı yeter sorusunun yerini ne kadarı mümkün aldı. Bu aralar bu mevzulara fazla kafayı taktım galiba. Büyük olasılıkla bir türlü alamadığım plazma televizyonu için bahaneler üretiyorum. Aldığım gün söz veriyorum bir daha bu konulara girmeyeceğim. En azından içimde bir uzay gemisine sahip olma kıpırtıları başlayana kadar... Yaşasın sınırsız tüketim, yaşasın dayatılan "cool" görün ideolojisi ve yaşasın bütün bir kültürün aynı rüyaya aşık olma çabası...
|