| |
Lütfen biraz ciddi olalım
Gazete köşesinde, biraz fazla şakacı takılırsan, protesto yağmaya başlar: Hemşerim seni oraya hokkabazlık yapasın diye mi koydular? O sebeple, yüreğin sıkışa sıkışa, pazar günü sınav salonlarında ecel terleri döken 2 milyona yakın üniversite adayının kadersizliğini yazacaksın. İyi de nasıl yazacaksın? İster istemez mantıksız tekliflerde bulunacaksın... 100 tane daha üniversite açalım, bütün gençleri sınavsız okula alalım. Bunu kimse akıl edemiyor da, bir sen akıl etmiş oluyorsun böylece... Bu sayede ülkeyi yönetenlere de öğrenme fırsatı doğuyor: Köfteci dükkanı mı açıyorsun, kardeşim? Kolaysa gel sen aç!
Ya hepsi Einstein olursa Alay konusu olmamak için plağı çevirmek şart: Amacı ne bu sınavın, diyorsun, ağır soru soruyorsun... Ya bütün öğrenciler, hepsi birer Einstein kesilir de bütün soruları doğru cevaplarsa, ne yapacaksınız? Yazı tura atamayacağınıza göre, nereye sokacaksınız sınavı kazanan 1.8 milyon öğrenciyi? Demek ki sınav, büyük çoğunluğun sapır sapır dökülmesi amacıyla yapılıyor. Soruları hazırlayanlar, kaç kişinin yapacağını değil, kaç kişinin yapamayacağını planlıyorlar esasta... NATO toplantısı yaklaşıyor ama toplantının niye yapıldığını kimse bilmiyor. Ben tam, NATO diye bir şey kaldı mı ki, NATO toplanıyor, diye düşünürken, bir okuyucu sordu: Sizce NATO niye toplanıyor? Bence, eylem paslanmasına uğramış 68'li yoldaşlar bir miktar kurtlarını döksünler diye toplanıyor. Bu itibarla, NATO'ya aslında teşekkür borçlular. Gençler ne yapsın? Bu arada genç sevgililer, nihayet üç gün Maçka Parkı'nda el ele gezinip, ayçiçeği çıtlatamayacaksa kurdeşen mi dökecekler? Kardeşim sen Bush'tan yana mısın? Haşa huzurdan!.. Hazret'in yüzünü 40 yıl görmesen bir gün aklıma gelmez... Ama ne yapayım adam Amerikan Başkanı!.. Öf, bunaldım, adı ne zaman geçse fena oluyorum zaten... Bu halet-i ruhiye içersinde, İsrail ajanlarının Kuzey Irak'taki Kürtler'e askeri eğitim verdiği haberiyle de uğraşacak halim yok... Ne halleri varsa görsünler. Gelin plağı tamamen çevirelim:
Reklama dava Cümle "Muharrem" isimli yurttaşlarımızı tenzih ederek en taze haberi okuyalım: Muharrem isimli bir vatandaşımız, tv'lerdeki Turkcell reklamına dava açmış, 5 milyar lira tazminat istiyor. Diyor ki: "Ne senden çoban olur, ne Muharrem'den keçi" başlıklı reklam yüzünden, ne otoritem kaldı çalıştığım işyerinde, ne de karizmam... Arkadaşlar ikide bir telefon açıp reklamı dinletiyorlar, sinirlerim harap oldu. Eşimle de arkadaşları her gün dalga geçmeye başlamışlar, senin keçi ne yapıyor, iyi mi, diye... Trabzon'da yayınlanan bir dergide çıkan iş ilanları ise birer mizah harikası. Şakir Süter'in Pazar günkü köşesinde okudum:
İlginç bir hikaye "Anaokulunda çocukla çocuk olacak, gürültü veya yaramazlık yapıldığında ana-avrat dümdüz gitmeyecek, laf dinlemeyen çocukları dövmeyecek mülayim öğretmenler aranmaktadır." "Dikenli tel ihracatı yapan firmamızın halkla ilişkiler biriminde çalışacak, ileri derecede Türkçe konuşabilen, Anadolu'yu gezmiş, en az bir Trabzonspor şampiyonluğu görmüş, düz liseliliği ile gurur duyan, AB uyum yasalarını gerekçe gösterip çalışma şartlarına isyan etmeyecek, çıkması muhtemel ekonomik krizde getireceğimiz OHAL şartlarına razi gelecek eleman aranmaktadır..." Böyle daha çok ciddi konu var ama yerimiz bitti... Bizim Kefal ile Levrek'e yasak aşk yaşatarak yepyeni bir balık türü icat eden Ruslar'ın başarısını da başka bir yazıda anlatırım.
|