| |
Çelmenin adresi
AB'nin Türkiye için kader zirvesine 6 ay var ama "tarih" konusu şimdiden papatya falına döndü. Koparılan her taç yaprakla bir senaryo üretiliyor. Elbette herkesin umudu, zirveden "Kriterler tamam, müzakereler başlasın" kararı çıkması.. İkinci tahmin -Ankara'da ağırlık kazanmaya başladı- "evet" denilmesi, ancak müzakerelerin 15 Mart 2005'te başlamasına dayalı. "Evet" denilip, refomların uygulamadaki eksikliklerinin tamamlanması için en az 6 ay bekleme sürecine girileceğini iddia eden de az değil. Daha karamsarlar ise "İyi yoldasınız ama tarih vermek için şunları şunları da yerine getirmelisiniz" diyerek yeni bahanelerle kararın bir kez daha ertelenmesini bekliyor. Eski Başbakan Mesut Yılmaz'ın da bir senaryosu var. Yılmaz, biliyorsunuz, siyasete veda ettiği 2003 Aralık'ından bu yana zamanını Türkiye'nin AB davasına harcıyor. Tek kişilik sivil toplum örgütü gibi. Avrupa'da 1.5 yılda 50'yi aşkın toplantıya katıldı. Almanya'da Ruhr ve Bochum üniversitelerinde ders verdi. Son olarak geçen hafta "Türkiye ve AB" adlı Almanca kitabı yayınlandı. Yaz boyunca 3 toplantıya daha katılacak, sonra Aralık zirvesine kadar Avrupa'da kamp kuracak Yılmaz'la, Beykoz Konakları'ndaki ofisinde biraraya geldik. "AB aslında Türkiye'yi değil, Avrupa'nın kimliğini tartışıyor" diyen Yılmaz'a göre, zirvede müzakerelerin 2005 sonu ya da 2006 başında açılması kararı çıkması mümkün. İtiraz ettik: "2002'deki zirvede, 2004 sonuna kadar kriterler yerine getirilirse müzakerelerin geciktirilmeden başlatılması kararı çıkmıştı. Ve özellikle vurgulanmıştı: Yeni erteleme olmayacak." Hak verdi; "Sanmıyorum ama inşallah 2005 başında müzakerelerin başlatılması kararı çıkar" dedi, ekledi: "Ancak hangi tarih verilirse verilsin, bizi süründürecekler. Çünkü kafalarındaki takvim Türkiye'yi 2010'ların ortasında almak. O takvimi tutturmak için, müzakerelerin herhangi bir sürecini uzattıkça uzatacaklar.."
Chirac niye değişti? Türkiye'ye çelmenin, Avusturya'dan, Alman Hıristiyan Demokratlar'dan, Rumlar'dan veya AB fonlarından pay kaptırmak istemeyen yeni üyelerden geleceği kanısı yaygın. Yılmaz ise Fransa'dan çekiniyor. Onu iktidardaki sağ parti ve ortaklarının söylemlerinden çok Cumhurbaşkanı Jacques Chirac kaygılandırıyor: "Üç yıl öncesine kadar AB'de en sağlam sözcümüz olan Chirac şimdi sıcak değil. Demeçleri kaçamak, cevapları baştan savma..." Perde arkası bilgi: "Chirac'ın tutumu Ecevit'in helikopter ihalesinde Fransa'yı safdışı bırakmasıyla değişmeye başladı..." Yılmaz'ı düşündüren bir nokta da, kendi ifadesiyle "Sağlam duran" Almanya Başbakanı Gerhard Schröder'in Avrupa Parlamentosu seçimlerindeki ağır yenilgiden sonra baskılara dayanıp dayanamayacağı... Umudu Hıristiyan Demokratlar'ın liderleri Angela Merkel ile Edmund Stoiber'in sözlerini tutmaları: "Bana, Türkiye'ye özel statü formülünde sonuna kadar direneceklerini, ancak zirveden tam üyelik görüşmelerinin başlatılması kararı çıkarsa bunun kendilerini de bağlayacağını söylediler.." Yılmaz, geçenlerde bir TV'de siyasetle ilgisi sorulunca, "Mutlaka geri dönmek, hesaplaşmak gibi hırsım yok. Ama yarın şartların neyi getireceği belli olmaz" demişti. Tabii bu da "Siyasete dönüş sinyali" olarak algılanmıştı. Sohbetin bir yerine bunu da sıkıştırıp sorduk, güldü: "Ben o sözleri kulağıma gelen '20 yıllık birikimini bir kalemde silip, bencil, tüketici, toplumdan soyutlanmış bir hayata geçti. Gününü gün edip, hayatın tadını çıkarıyor' eleştirilerine cevap olarak söyledim. Yoksa siyasete dönmeye asla niyetim yok..." Sevenlerine ve de sevmeyenlerine duyurulur.
|