| |
DEHAP'ın hesabı ne?
Leyla Zana ile arkadaşlarının Doğu ve Güneydoğu illeri gezisi, züccaciye dükkânına giren fil örneğine dönüştü. Fil cesaretlendikçe, dükkândaki cam eşyalardan vazgeçtik, raflar da yere inmeye başladı. Başta otobüs platformuna ya da kürsüye çarpıp dönen sloganlar şimdi mikrofonlardan kat be kat güçlendirilmiş olarak yayılıyor. Hatırlatalım; gezinin ilk durağı olan Diyarbakır'da "Geliyor geliyor, Apocular geliyor", "Biji serok Apo" ve benzeri sloganlara ve Apo posterlerine, DEP'li Dörtler son derece ihtiyatlı yanıt vermişlerdi. Sadece Zana Kürtçe başlayıp Türkçe bitirdiği konuşmasında, miting alanındakilerin -deyim yerindeyse- gazını almak için "Bu 5-6 yıl bize demokrasi bilincini daha fazla kavrattı. Elbette bunun sahibi (Öcalan) minnetle selamlanacaktır" diyerek geçiştirmişti. Sonra diğer duraklara geçildi. Diyarbakır'da o sloganlara, o pankartlara ve o taciz ateşini andıran cevaba tepkinin beklediklerinden de yumuşak olduğunu görünce, bir cesaret geldi. Kar- şılayanlara da, karşılananlara da. Pankart ve sloganlarda "Yaşasın Apo"nun yerini "Sıra Apo'da" aldı. Yıldızlar ve güneş Daha sonra ise "Güneş" edebiyatı başladı: "Gençleşmek, güneşin etrafında bütünleşmektir" (Kızıltepe'deki slogan), "Güneşin sıcaklığıyla özgürlük güllerini selamlıyoruz" ve "Güneşten aldığımız kıvılcımla yıldızlaşıyoruz" (Şırnak) gibi. Ve nihayet daha net, daha doğrudan bir slogan meydanlara hakim oldu: "Yıldızları özgürleştirdik, sıra güneşte..." Yıldızlar Leyla Zana, Orhan Doğan, Hatip Dicle ve Selim Sadak. Güneş ise Öcalan! Eski DEP'liler de slogana mest olup, dillerinin altında güçlükle tuttukları baklayı bırakıverdiler: "Güneşin yoldaşları, merhaba sizi çok özlemiştik" (Hatip Dicle, Nusaybin)... "Güneşin yoldaşları, özgürlük mücadelesinde sizin öncülüğünüzü unutmadık" (Hatip Dicle, Cizre)... "Nasıl güneş yıldızsız olamazsa, yıldızlar da güneşsiz olamaz" (Orhan Doğan, Cizre)... "Ben inanıyorum ki, siz barışı da, güneşi de getireceksiniz" (Leyla Zana, Cizre)... Eh, bu "Güneş" edebiyatı da pek kıyamet koparmayınca, "Salamı bütün olarak yutmak zordur, ama dilimlerseniz kolayca yedirebilirsiniz" teorisinin, bir sonraki aşamasına geçildi: "Öcalan'a yaklaşım, savaş ve barış gerekçemizdir", "Zanalar tamam, sıra Öcalan'da", "Ne AB, ne ABD, tek kurtuluş Öcalan" (Batman'daki sloganlar)... DEP'li Dörtler de bunlara "Kızıl ateşle çelikleşen güneşin yoldaşlarına selam olsun" ve benzeri "kod"lu cümlelerle cevap verdiler. Sanki "kapat" diyor Bütün bunlar Türkiye'nin yasal partisi DEHAP'ın şemsiyesi altında yürütüldü. "Hükümete de, Kongra-Gel'e de eşit mesafedeyiz" diyen Tuncer Bakırhan liderli- ğindeki DEHAP'ın. Hükümete "Yakalanan huzur ortamını iyi değerlendirin, yoksa bir daha yakalayamayabilirsiniz" tehditleri savuran Bakırhan'ın DEHAP'ının. Ve bu cüret sonunda DEHAP gençlik kollarını "Öcalan serbest bırakılsın" talebiyle Meclis kapısına dayandırdı. Anayasa Mahkemesi'nde kapatılma davası son aşamaya giren DEHAP bırakın karda iz bırakmayı, geçtiği yollara çiviler, kömür tozları serperek PKK, Kongra-Gel ve Öcalan'la organik bağının işaretlerini bu kadar pervasızca ortalara dökmekle neyi hesaplıyor? "Kopenhag kriterleri varken kolaysa kapatın" meydan okuması mı bu? Yoksa Kongra-Gel'i, yani PKK'yı siyasal hayata sokma hesaplarının gözü karalığı mı? Malum; Öcalan, İmralı'dan talimatı gönderdi: "İçinde Anadolu sözcüğü olan bir isimle yeni oluşuma gidin." Etki-tepki yasalarını hafife aldıklarına bakılırsa, herhalde "dayı"larına güvenleri tam!
|