|
|
Roman yazdım hayatım değişti
Hindiçin, Himalaya filmlerinin senaristi Louis Gardel, Catherine Deneuve için yazdığı "Prenses Marie"nin başarısıyla konuşuluyor. Gardel, Chirac'ın verdiği Legion d'Honneur nişanının da sahibi
Hani insanın hayatta gurur duyduğu arkadaşları vardır ya... Hem insan olarak sevdiği hem de başarılarını görünce "Bu benim arkadaşım" diye haykırmak istediği... Salonunda Oscar, Ceasar gibi ödüller dururken hala "Acaba yaptığım işi iyi yapıyor muyum" diye düşünen, tüm yıldızlar kendisinden senaryo isterken, aktörlerin yanında çocuk gibi heyecanlanan, çocuğunun okul müsameresini havalı davetlere tercih eden, kısacası nev'i şahsına münhasır bir adamdır Louis Gardel... Kimi kez seyahatlerde, kimi kez resmi toplantılarda, kimi kez dumanlı gecelerde birlikte çok gülüp eğlenmiştik ama onunla röportaj yapmanın keyfi başkaymış. Sohbete, bitmek bilmeyen sinema dedikodularıyla başlıyoruz ama o aramızda...
* Catherine Deneuve için yazdığın Prenses Marie filminin başarısından beri, tüm basın senden bahsediyor. "Artık bu sefer havaya girmiştir" diye, seni çekinerek aradım... (Kahkahalar) Tarzım olmadığını çok iyi biliyorsun...
* Tebrik ederim, ilk defa tüm basının bir senaryo için hemfikir olduğunu görüyorum, röportajlarında okuduğum kadarıyla Deneuve de çok mutlu, durmadan seni övüyor. Evet sahiden benden çok bahsediyor ama bunun asıl nedeni, Catherine'in iyi bir insan olması.
* Louis yine tevazu krizi geçiriyorsun, koskoca Deneuve senaryodan mutlu olmasa bunları söyler mi? Evet, hikayeyi Catherine'e ben götürdüm, yönetmeni de o seçti...
* Hep tarihi filmler yazıyorsun, herhalde aylarca kapanıp dönem araştırması yapıyorsundur... Aslında tarihi bilgileri, yeri geldikçe okuyorum. Ama film bittiğinde bir bakıyorum ki yüzlerce sayfa belge okumuşum.
* Karakterler hakkında çok çalışır mısın? Bu kadın nasıl giyinir, ne yer, nasıl sevişir diye, düşünür müsün? Hem de nasıl... Sonradan filmde kullanmasam bile her şeyini didik didik ederim, parfümüne kadar bilirim.
* Bu sinema için takdir edersin ki gayet gereksiz bir bilgi... Yönetmenle kavga eder misin? Seni hiç sinirli düşünemiyorum. Haklısın. Zaten ben sette yönetmenin patron olduğunu kabul ederim. Eğer vazgeçemeyeceğim bir sahneyi kesmek isterse, o zaman taktiklerim vardır, aynı şeyi başka türlü ifade edip, yönetmeni bunun kendi fikri olduğuna inandırırım.
* Buna biz Türkçede "yutturmak" deriz. Ne istersen yaz, nasıl olsa birlikte çalıştığım yönetmenler Türkçe bilmiyorlar....
* Peki ya çekim sırasında? Çekim şartları hiç belli olmaz. Bir limandan izin alınamadığı için, birden gemi sahnesini kesmek zorunda kaldığım olmuştur mesela. Ben çekimde oyuncuların konsantrasyonunu bozmamak için, bana bir şey sorulmadığı sürece sesimi çıkartmam. Ama sete gitmeye bayılırım.
* Peki Hollywood'çuluk oynamak istemiyor musun hiç? Bir kere oynadım, boyumun ölçüsünü aldım. Bir prodüktör "Spielberg tarzı yaz" dedi, başladım döktürmeye; aksiyon, sürat, fantastik sahneler, ne bulduysam koydum. Sonunda öyle kötü bir şey çıktı ki ortaya, çekmeye imkan yoktu.
* Hep büyük dramalar yazdın. Canın güldürmek istemiyor mu hiç? Tam zamanında sordun, Sophie Marceau için komedimsi bir film yazıyorum bugünlerde. Ben zaten çok komik şeyler yazmayı bilmiyorum. Mesela Prenses Marie'nin gala gösteriminde arkada bir odada heyecanımızı yatıştırmak için Catherine'le şarap yuvarlıyorduk. Birden seyircilerin bir sahnede güldüklerini duyduk. İkimiz birden titremeye başladık, "Eyvah niye gülüyor bunlar" diye, sanki gülmeleri kötü bir şeymiş gibi. Halbuki çok hoş bir sürprizdi.
* Hadi bir de şu yazarlığa başlama hikayeni anlat... Genç bir hukukçuyken yazı yazmak istiyor ama başaramazsam ailece aç kalırız diye, korkuyordum. Karım "Yeteneğinin olup olmadığını mı bilmek istiyorsun? Denemezsen hiç bir zaman öğrenemezsin" dedi ve ben bir şeyler karalarken, o çalışıp bize baktı. Üç roman yazdım. Hemen Saganne Kalesi'nin sinemaya adapte edilmesi için teklifler geldi ve birden hayatım değişti. Deneuve, Depardieu gibi isimlerle çalışmaya başladım.
* Gelelim Osmanlı döneminde geçen romanlarına. İstanbul'a senin kadar aşık bir Avrupalı az gördüm. Evet. Uçaktan iner inmez bu kente aşık oldum. Uyduruk bir turist rehberinde Süleyman-İbrahim - Hürrem ilişkisi hakkında iki satır bir şey okumuştum. Hemen çalışmaya başladım, "Sevenlerin Şafağı" 15 dile çevrildi. Şimdi senin de çok iyi bildiğin gibi bir Türk yapımcı sinema haklarını aldı, filmi yapılacak.
Sedef Ecer
|