Hamlet Serdar Denktaş
Haftasonu yalnız Lefkoşe değil, Washington-Ankara hattında da yoğun bir trafik yaşandı. Konu tabii ki İsviçre görüşmelerini boykot eden KKTC liderinin akıbetiydi. Önce son kareye dönelim... Haftasonu Ankara'ya bir mesaj yollayan Amerikan yönetimi, aslında Denktaş'ın Türk basınında yazıldığı gibi adadaki görüşmelerde "yapıcı" bir tutum izlemediği, Ankara'nın "bir adım önde olma" siyasetinin dışına çıktığı ve New York mutabakatını deldiği hatırlatıyordu. Kısacası Washington, hükümetin "sıkı durması gerektiğini" düşünerek Denktaş'ın görüşmelere katılmamasının "kayıp" değil hatta avantaj olduğu görüşünde. Üst düzey bir Amerikalı yetkili "Ankara bu noktada Denktaş'ın bu kritik süreci baltalamasına izin mi verecek?" diyordu sohbetimizde. Açıkçası Denktaş'ın sürecin dışında kalıp alenen referandumda "hayır" için çabalaması Washington'da kimsenin uykusunu kaçırmıyor. Bekledikleri bu. Ama Tayyip Erdoğan'ın desteği olan bir anlaşmanın Kıbrıs halkı tarafından da kabul edileceği düşüncesindeler. İsviçre yolları Amerikan yönetimini ilgilendiren asıl konu, Serdar Denktaş'ın İsviçre'ye gidip gitmeyeceği, anlaşmaya ne ölçüde sürece destek vereceği. Espriyle karışık bir diplomat genç Denktaş'ı ülkesinin geleceği ve babası arasında sıkışan Hamlet karakterine benzetiyor. Kıbrıs'tan gelen haberler ise genç liderin hâlâ kararsız olduğu yolunda. Yunan kamuoyundaki direnişe rağmen yeni lider Kostas Karamanlis'i İsviçre'ye gitmeye ikna eden Amerikan yönetimi, tarafların Lüzern'den anlaşmayla ayrılacağına inanıyor. Fazlasıyla. Washington 15 Nisan'da Avrupa Birliği'yle ortaklaşa Brüksel'de Kıbrıs için donörler toplantısı düzenliyor. (Yunan basınında çıkan 20 milyar gibi uçuk rakamlara rağmen AB-ABD'nin tahminine göre çözümün faturası 2-4 milyar dolar.) Kimi gözlemcilere göre Washington bu konuda fazla iyimser; ama gerçek şu ki bu süreci tüm zorluklara rağmen ilerletip çözüm noktasına getiren de bu kararlılık oldu. Müzakerelerin ortasında bir isim şöyle anlatıyor: "Kimse zaten Denktaş-Papadopulos müzakerelerinden bir şey çıkmasını beklemiyordu. Ama en azından İsviçre'ye girerken BM'nin elinde iki taraf için de elzem konular ve eseneklik noktaları konusunda yeterli bilgi var."
Tavizler verilir ve alınır Gerçekten de BM'nin elinde, harita dışında İsviçre'de oluşması beklenen nihai anlaşmanın ana hatları var. Tahmin edileceği gibi anlaşmada her iki tarafın da hoşuna gidecek unsurlar var, hoşlanmayacakları şeyler var. Annan Planı'nın güvenlik boyutu, büyük ölçüde hallolmuş gözüküyor. BM kaynaklarına göre Türk tarafının istekleri doğrultusunda iki kesimliliğin güçlendirilmesi söz konusu. Buna karşın Rum lider Papadopulos'un şu ana kadar müzakerelerde zorluk çıkardığı ve kendi pozisyonları konusunda Türk tarafından daha ketum davrandığı ortada. Hem Washington hem de BM, Rum kesiminin referandumu reddetmesi konusunda kaygılı. Ama ABD'li yetkililer, Rum kesimini ikna etmek amacıyla orayı daha fazla kayıran bir anlaşma metni çıkacağı kaygısını reddediyor. Rum kesiminin 'kırmızı çizgileriyle' Türk tarafınınkiler aynı değil. Her ikisini de belli ölçülerde tatmin etmek mümkün. Örneğin Papadopulos'un ille de ısrarcı olduğu konu anlaşmanın 'işleyebilir' olması. Bu konuda istediği bazı tavizleri alması beklenebilir. Derogasyonlar konusunda ise zaten AB Denktaş'ın istediği garantiyi vermeye istekli değil. Tarihi haftaya girerken mesele büyük ölçüde harita ve masanın etrafındaki karakterlerin tutumuna kalıyor. Abdullah Gül, Tayyip Erdoğan, Mehmet Ali Talat, Papadopulos, Kostas Karamanlis... Her lideri farklı istikametlere çeken güç ve tarih önünde kendilerine biçtikleri roller var. Bakalım son perde nasıl olacak...
|