Zana'dan sonra
Leyla Zana ve beraberindeki eski DEP'li vekillerin serbest bırakılması, uzun süredir Washington'un da istediği bir şeydi. ABD yönetimi, hiçbir zaman konuyu Avrupa Birliği kadar yüksek sesle telaffuz etmedi, o kadar sahiplenmedi. Ama bir çok ABD'li yetkilinin gözünde, DEP'lilerin mahkumiyetinin en ciddi faturası Türkiye'nin Brüksel nezdindeki notunu olumsuz etkilemesiydi. Aralık'a giden süreçte böyle bir engelin kaldırılması gerektiğini sık sık telaffuz etti ABD yönetimi. İkinci mesele de Zana ve arkadaşlarının mahkumiyetinin iç politikaya verdiği siyasi mesajdı. Ankara'nın son iki yıldır mahkumiyet ve Kürt meselesinin diğer boyutlarını yalnız "Avrupa için lazım olanlar" listesinin bir parçası olarak değerlendirmesi, konuyla ilgili yeni politikaların henüz gelişmediği, AKP hükümetinin konuyu "buzdolabında" bırakmayı tercih ettiğinin işaretiydi. Belki bu, Kıbrıs ve demokratikleşme konularında "derin bürokrasi" ve tabularla mücadele eden Erdoğan-Gül ikilisi için gerekli bir ihmaldi. Ama Zana'nın tahliyesi ve yeni dinamiklerle konu artık buzdolabından çıkmış durumda... Konuya Washington açısından baktığınızda, Zana ve arkadaşları bundan sonraki süreçte "tarih için" Avrupa'da herkesten etkin biçimde lobi yapabilecek bir güç. Ya sonrası? Washington ayrıca karizması, kadın oluşu ve yıllar süren mahkumiyeti nedeniyle Zana'nın Türkiye'deki Kürt hareketinin "yeni yüzü," hatta bir süre sonra "meşru lideri" olabileceğinin de farkında. Silahlı mücadeleden uzaklaşan, PKK geçmişini meşru zeminlere taşıyan bir hareket, Zana sembolünde birleşebilir. Ama kimse henüz PKK içinde baş gösteren "sertlik yanlılarına karşı Avrupacılar" çatlağının ne derece ciddi olduğunu ve örgüt tabanının ne ölçüde yeni bir geleceğe imkan vereceğini kestiremiyor. Washington'daki gözlemciler tarafından merakla izlenen bir diğer dinamik de, hapisteki Abdullah Öcalan'ın Zana'nın potansiyel liderlik rolüne ne ölçüde izin vereceği. Geçmişe bakılırsa, zaman zaman Stalinist taktiklere başvurmaktan çekinmeyen PKK lideri, rakip isimlere karşı oldukça tahammülsüz. Bu anlamda Öcalan'ın hapiste yaşadığı değişimin boyutları ne? Ya milliyetçi Kürt taban üzerindeki etkisi?
ABD'yi düşündüren senaryo Bunun dışında Türk kamuoyu açısından "buzdolabından çıkan" Kürt meselesinde geçmişe nazaran en önemli fark, Irak'taki rejim değişikliği ve K. Irak'taki yönetimin gittikçe artan özerk yapısı. Kuzey Irak'taki mevcut yarı-özerk Kürt yönetimi, bu haliyle bile Türkiye'deki Kürt milliyetçi çevreler açısından önemli bir model sayılıyor. Her ne kadar Türkiye ve Irak'taki Kürt varlığının farklı sosyolojik ve tarihi özellikleri olsa da, artık iki bölge arasında 80 yıldır görülmeyen yepyeni bir ekonomik ve sosyal etkileşim süreci başlıyor. Kimse "demokratik Irak" ve "demokratik Türkiye" arasında etkileşim olacağından şüphe duymuyor. Bu etkileşim ille de Türkiye'de Kürtler'in Kuzey Irak'a özenerek benzer bir yapıya yönelmeleri anlamına gelmiyor. Ama kültürel haklar ve etnik bilinç açısından yepyeni bir dönem olduğuna şüphe yok. ABD'nin bundan sonraki sürece bakışı, Ankara'nınkinden farklı değil: Türkiye AB'den tarih alırsa, sorun olmaz. Bu senaryoya göre Türkiye Kürtleri Avrupa'da müreffeh bir geleceğe ilerler; K. Irak ekonomik olarak Türkiye'ye iyice bağlanır; bağımsızlık sevdası yerini para kazanma aşkına bırakır. Buraya kadar iyi. Ama ABD'nin düşünmek istemediği ve kısa vadede senaryoyu bozabilecek bir unsur var. Iraklı Kürtler, 10 yıl daha yarı-otonom olarak beklemeyi kabul etmeyebilir; bağımsızlığa yaklaşabilir ve kendi iç dinamikleri nedeniyle Ankara "bir şey yapmak" zorunda hissedebilir. O zaman ne olur?
|