Reagan'ın önemi
Yıllar önce Türkiye'den bakıldığında Ronald Reagan'ın ben ve çevremdeki herkes tarafından nasıl küçümsendiğini hatırlıyorum. Reagan'ın imajı, Avrupa'nın bir çok yerinde olduğu gibi "cahil kovboy"du. Söylendiğine göre ABD Başkanı, Readers Digest dergisi dışında kitap okumazdı. Silahsızlanmada Sovyetler'den daha nazlı görünüyordu. Star Wars projesiyle dünyayı ürkütmüştü. Afganistan ve Nikaragua'da "özgürlük savaşçıları" dediği milisleri desteklerken, Avrupalılar "kirli savaş" diye haykırıyordu. Sovyetler'e hodri meydan Oysa dün ölen Reagan (93) birçok anlamda Soğuk Savaş'ı bitiren adamdı. İyi ki de öyle. Birçok Batılı aydından farklı olarak kafası karışık olmayan biriydi. Komünizmin ne pahasına olursa olsun savaşılması gereken karanlık bir güç olduğuna inanıyordu. Dünya görüşü netti: Siyah-beyaz. Bugün revaçta olan düşünce tarzına göre dünya meselelerine "siyah-beyaz" bakmak fazlaca basit, hatta tehlikeli. Oysa tam ter- sine, 11 Eylül'le farkına vardık ki her konuda "ahlaki görecelilik" kavramını kabul ederseniz, farkında olmadan ciddi batağa saplanma riskiniz var. Bazı meseleler net tavır, doğru ve yanlış arasında kesin çizgi gerektiriyor. Hiçbir kitap ya da üniversite eğitiminin öğretemediği liderlik vasıflarının başında, doğruları saptayabilme içgüdüsü geliyor. İmaj uzmanları ve kamuoyu yoklamaları tarafından yönlendirilen günümüz siyasetinde, Reagan belki de bunu yapabilen son ABD Başkanı'ydı. İki Dünya Savaşı ve iki totaliter ideolojiyle savaşmış kuşağın en iyilerinden. Dünya solu açısından Reagan'ı küçümsemek hâlâ popüler bir spor. Kimileri Sovyetler'in zaten kendi ağırlığı altında çökmekte olduğunu, Soğuk Savaş'ın Gorbaçov sayesinde bittiğini iddia ediyor. Bu fantaziden ibaret. Reagan zamanında sıkıntıda olan Sovyet ekonomisine "nefes aldırmadı." Star Wars'la Rusya'ya hodri meydan dedi. Sovyetler, Afganistan'da ağır bir darbe yemeseydi ve Reagan gibi "basit fikirleri olan" bir adam çıkıp "Şer İmparatorluğu" ilan ettiği Sovyet rejimine her anlamda muhalefet etmeyi aklına koymasaydı, bu çöküş uzun ve acılı olabilirdi. Reaganomics ve küçük devlet Reagan'la ilgili en sevdiğim hikayelerden biri, Amerikan Dışişleri Bakanlığı'nın uyarı ve düzeltmelerine rağmen Avrupa gezisinde yapacağı konuşmasında Sovyetler'den "şer imparatorluğu" diye söz etmesi. İfade, Dışişleri Bakan ve bürokratları tarafından konuşma metninden tam 7 kere çıkarılıyor. Her seferinde Reagan "Haa o lafı da koyalım" diyerek sonunda söylemek istediğini söylüyor. Reagan'ın Berlin'deki Branderburg kapısında Gorbaçov'e seslenerek "Mr. Gorbaçov, bu duvarı yıkın artık!" diye haykırması da Batı Avrupa tarihinin dönüm noktalarından. Duvar o haykırıştan kısa bir süre çöktü zaten. Reagan ve kuşağı, özünde Sovyet deneyiminin "insan doğası"na aykırı olduğu inancından yola çıkmıştı. Bugün de benzer biçimde birçok kişi, başta Ortadoğu olmak üzere dünyanın çeşitli yerlerine yayılmış "anti-demokratik" diktatörlüklerin, doğamıza aykırı olduğunu, halklar tarafından reddedileceğine inanıyor. Özünde insan unsuruna güven var. Bugünkü mücadele de çok farklı değil. Kuşkusuz onun görevde olduğu dönemde dünyanın çehresi inanılmaz değişti. Garip olan, Sovyetler'in çöküşüyle kendini yenileyen "sol" değil, Batı'daki muhafazakârlık oldu. Bunda da Reagan-Thatcher ikilisinin rolü vazgeçilmez. "Küçük devlet" ve Reaganomics adlı ekonomik reformları da popülerleştiren Reagan, devletin insanların özgürce yaşamaları, ticaret yapmaları, para kazanmaları önünde engel olmaması gerektiğini kabul ettirdi. İyi ki de öyle.
|