Elvin Jones'un ardından
Caz deyince aklımıza gelen birçok ünlü isim birer birer aramızdan ayrılıyor. Betty Carter'ı hatırlıyorum. 1994 ya da 95 yazıydı. O zamanlar İstanbul Festivali'nin fazla maddi sorunu yoktu. Festival yöneticisi Görgün Taner, iyi gurupları ve şarkıcıları festivale davet ediyor, her gece bir dünya ünlüsü Açık Hava Tiyatrosu'nda sahne alıyordu. Carter böyle gecelerden birinde yer alıyordu. Konserin ilk yarısı bitmişti ki, bir yaz yağmuru başladı. Festival yöneticileri tedbirliydi. Derhal naylon koruyucular dağıtıldı. Ama yine de cazseverlerin çoğu gitmeyi tercih etti. Ara, uzamaya başlamıştı ki o her zaman gülen yüzüyle Carter'ı sahnede gördük; "Yağmur yağmasa onlar da kalacaktı. Ama biliyor musunuz ki, işte asıl caz dinleyicisi budur. Hiçbir zaman çok seyircim olmadı, büyük paralar kazanmadım ama bu müziği hep çok sevdim. Ben sizlere şarkılarımı söylemekten büyük bir zevk duyacağım. Umarım seversiniz." Açık Hava'da sahneye yakın sıralarda oturan en fazla 200 kişi vardı. Ve Betty Carter, 70 yaşına merdiven dayamış bu büyük şarkıcı, o aylarda çıkardığı iki albümünden seçtiği parçalarla programına başladı. Bir süre sonra yağmur kesildi. Naylon koruyucuları çıkardık ve bir avuç cazsever, güzel müziğin tadını çıkarmaya başladık.Carter'ın arkasındaki grupta, davulu Elvin Jones çalıyordu. Geçen hafta ortalarında kaybettiğimiz büyük davulcu Jones; eşliğindeki zerafet, ritim ve tempo arkadaşlarına da yardımcı oluyor, gece yarısına kadar uzayan ziyafet, yanlış hatırlamıyorsam "Everytime We Say Goodbye" adlı
*** Reuters Haber Ajansı, Elvin Jones'un da kalp krizinden öldüğünü haber verdi, geçen hafta. 76 yaşındaydı. Bu çalışkan ve ritmi olağanüstü başarıyla veren büyük müzisyen, son anına kadar çalışmış, ölümünden sonra 38 yıllık karısı Keiko Jones: "Kurtuldu" demişti. "O kadar rahatsızdı ama yine de çalmaktan geri durmuyordu. Geçen hafta Oakland'daki bir gece kulübünde, bir oksijen tüpü kullanarak çalmıştı. Ne kadar da mükemmeldi." Ünlü piyanist Hank Jones ve 1986 yılında ölen trompetçi Thad Jones'un kardeşiydi. En mutlu yıllarını 1960-1966 yılları arasında geçirmişti. John Coltrane'ın, Miles Davis'ten ayrılarak kurduğu 4'lünün değişmez üyesiydi. "O yıllarda kendimi, bir sirkte gibi hissederdim. Pamuk şekerlere ve dondurma külahlarına zevkle saldıran bir çocuk gibiydim, sanki. Kendimi en iyi hissettiğim zamanlardı." Grubun o yıllarda çıkardığı bir çok plakta Elvin Jones'un büyük katkısı vardı. Hele "A Love Supreme" ve "Coltrane 'Live' at the Village Vanguard" konser kayıtlarının plakları yok satmıştı. Kariyeri boyunca 500'e yakın plakta yeralan ve davulda farklı bir ekol yaratmış bu büyük sanatçıyı İstanbul'da pekçok kez izledik, doyasıya alkışladık. Geçen yıllardan birinde, müziğe uzun süre ara vermiş, ilerleyen yaşında harika besteleriyle caza dönüş yapan tenor saksafoncu Charles Lloyd, o sıralar hasta olduğu için İstanbul'a gelemeyen davulcusu Billy Higgins'i kastederek; "Bu harika müzisyenin kıymetini bilin, yavaş yavaş azalıyorlar" demişti. Zaman, hızla geçiyor. 50'li, 60'lı yılların caza bugünkü ruhunu kazandıran büyük sanatçılar adeta sıraya girmiş, birer birer aramızdan ayrılıyor. Yeniler, etkilendikleri bu efsanevi müzisyenlere benzeyebilmek için çaba harcıyor, o sıcak tınıyı yakalamaya çalışıyorlar. Ünlü trompetçi Terence Blanchard'ı beşlisiyle birlikte New York'ta ki Carnegie Hall'daki konserinde izlemiştim, 3 yıl önce. "1959'da kaydedilen Kind of Blue albümünün tıpa tıp aynısını dinleyeceksiniz az sonra, bir plak kaydı gibi. Ama bu asla, asıl kaydı gibi olmayacak. Çünkü sahnede ne Miles var, ne Coltrane, ne Bill Evans, ne de diğerleri. Doğaçlamaya çok yakın bu albümü artık kimse o güzellikte dolduramaz." Elvin Jones'un ölümü, bana işte bu anıları çağrıştırdı.
|