|
|
Hayatı senaryo ve roman!
Bülent Abi'nin (Oran) hayatı nihayet kitap olmuş.. (Yazarı, İbrahim Türk). Adını da, Senaryo Bülent Oran koymuşlar.... Ne güzel. Bana kalırsa geç bile kalınmış.. Sahiden de hayatı senaryo, hatta, "roman" olan bir adamdır Bülent Oran.. Kitabı okuyunca, ekip olarak "Bülent Oran imzalı bir filmi" seyretmemizin ardından montaj aralarında yaptığımız "derin" Yeşilçam analizlerini, şakalarımızı, gülmekten kasıklarımızın ağrıdığı anları hatırladım.. Bir Yudum İnsan'ın pek çok bölümünde "kaynak" olarak kullanmak durumunda kaldığımız Bülent Oran senaryolu filmlerin, kimi zaman şeytana pabucunu ters giydirecek cinliklerini, romantik ama oldukça komik sahnelerini, kör ya da kötürüm olurken, ani bir şokla iyileşen "esas oğlanlar"ı, "esas kızlar"ı ve daha neleri neleri!
*** Bülent Oran demek, "Yeşilçam'ın siyah beyaz yılları demek"ti aslında! Biraz hatırlatmaktan ne zarar çıkar ki... Hani, hayatımızın film olduğu, ahali olarak topyekün "film insanlar" gibi davrandığımız, kederden burnumuzun sızladığı, neşeden ağzımızın kulaklarımıza vardığı, zamanı unutup tutamadığımız ve hatta, hem siyah beyaz, hem de ağırlaşan hayatlara bir an ara verdiğimiz yılları. Yani benim için, 60'lar, 70'ler (Çocukluk yıllarımı!)
*** Sahi, hangimiz unutabiliriz ki o filmlerden akıp geçen "dünyevi ve uhrevi deyimleri, özdeyişleri, sinema repliklerini!" "Size baba diyebilir miyim, amca! "Bana bunu nasıl yaparsın kahpe" "Vücuduma sahip olabilirsin ama ruhuma asla" "Senin annen bir melekti yavrum!!" "Bir zamanlar kapıdan kovduğunuz fakir ama onurlu bir genç vardı ya, işte o benim!" "Bu miras bize Mısır'daki dayıdan kaldı yavrucuğum!" "Biz ayrı dünyaların insanlarıyız!" Peki, film başlar başlamaz, perdede karşımıza çıkan şu satırlara ne demeli.. Kitapsız ilim, Ahmet Tarıksız film olmaz! Sadri Alışık, şakayla karışık. Hüseyin Baradan çekilin aradan! İşte, Bülent Oran, bu ve benzeri ve de unutulmaz replikleri, Türk sinemasına armağan(!) eden bir kaç senaryo yazarından biridir... Hem kişisel, hem mesleki yaşamında olup bitenlerden de onlarca senaryo konusu çıkar Bülent Oran'ın... Bunu gelip geçen satırlara sığdırmak el- bette mümkün değil. (Kitaba göz atmak lazım!) Ama "Pazar keyfi" niyetine, dostlardan dinledi- ğim, Oran'ın dost meclislerinde anlattıkları ve kayıtlara geçenlerden bir iki örnek verelim isterseniz!
*** Bülent Oran'ın babası Cevat Rıfat Atilhan, Kurtuluş Savaşı kumandanlarından.. Ancak, Cevat Bey, savaş sonrası "bir kahraman" olarak Cumhuriyet yıllarına geçişinin ardından Yahudi bir kadına aşık olup annesini terketmiş, kadının casus olduğunu öğrenmesi üzerine de ondan ayrılıp ardı ardına yetmişe yakın ve "Yahudilere öfke dolu" kitaplar yazmaya başlamış!.. Derler ki Bülent Oran, buna tepki olarak gençlik yıllarında soyadını değiştirmiş. Bir daha da babasıyla görüşmez olmuş!.. Yine senaryolarını besleyen bir gençlik öyküsü.. Bülent Oran, hukuk öğrencisiyken Bakırköy Bez Fabrikası'nda çalışan bir kıza tutulur. Evlenmeye karar verirler ancak Oran'ın aristokrat ve zengin ailesi (anne, anneanne, teyze) bu aşka karşı çıkar. Bülent Oran dinlemez onları, hatta kızın yaşadığı gecekondu mahallesinde bir ev tutar, ardından evlenirler, hatta eşinin çalıştığı fabrikada "hamal" kadrosundan işçilik dahi yapar! Bakınız; Biz ayrı dünyaların insanlarıyız! Fakir kız, zengin oğlan!
*** Bir dostunun el vermesiyle sinemaya adım atan ve pek çok filmde önemli roller üstlenen, bu arada mütevazı, beyefendi kişiliği, paraya pula önem vermeyen tavrı, babacan içten halleriyle kendini sine- ma ortamına sevdiren Oran, "yazı" yeteneğinin keşfi üzerine de malum senaryoları yazmaya başlar.. Türk sinemasında, yılda üç yüz -dört yüz filme "motor" dendiği zamanlar! Fakir kız-zengin oğlan aşkları, esas oğlan- esas kızlı, fakir ama onurlu gençleri, annesi melek olan yavruları senaryolarında sıklıkla işleyen Oran, tam bir yazı makinesine dönüşür ve "aranan kan" gibidir artık! Ve öyle günler gelir ki aynı anda dört senaryo yazmak zorundadır. On günde bir filmin çekildiği dönemlerdir ya, kimi zaman da senaryoları yetiştiremez olur, bu yüzden de prodüktörlerden bir anlamda "sıyırmak" için kahveleri mesken tutar.. Yapımcılar yerini tesbit ettiklerindeyse mesela Cihangir kahvesinden, Tarlabaşı kahvesine transfer, pardon kaçış(!) yapar, senaryo bittiğinde de teslim yeri ocakbaşıdır artık! Oran'a dair bir hikaye de fotoroman dünyasından.. "Siyah beyaz filmlerin devr-i şahanesi kapanmış, oyuncular, rejisörler, ışıkçılar ve dahi pek çok sinemacı, fotoroman çekmeye başlamıştır! Bülent Oran da tabii.. Yönetmenliğini Arda Uskan'ın yaptığı bir fotoromanın "senaryosu" çalışılmaktadır.. Fotoğraf makinesine basacak olan da, yönetmen de, senarist de, oturmuş bir günlük gazetenin fotoromanını "çarpıcı" bir dille anlatacaklar.. Oran, yazıyor, Arda Uskan diyaloglara katkıda bulunuyor vs.. Derken.. (O kadar beyefendi o kadar nazik ve yaptığı işi sadece iş olarak görüyor ki demek ki) Bülent Abi, Uskan'ın kaleme aldığı ve fotoromanın jönüne söyleteceği bir cümleyi, kibar ve "reyting"i az buluyor! Dönüyor ve "Arda"cığım, lütfen biraz daha adileşelim!" diyor.. Sen çok yaşa Bülent Abi, kitabın hayırlı olsun. Son söz.. Bilin ki "dünyanın tüm yazanları ve çizenleri" hayattan ve hayatından beslenir! Ve hayatlarımız kısa filmlerimiz uzundur! Not; Bu arada Bay Sinema Türker İnanoğlu'nun kitabı ve muhteşem film müzikleri üstadı baba-oğul Ali-Nedim Otyam'la ilgili notlarım ve duygularım da bir sonraki yazıya...
|