|
|
Anı yazmanın Türkçe'si!
Zinhar, benzetemem, aynı teraziye koyamam, alaka dahi kuramam ama.. Ne yazık ki "Zeynep Özal Hanımefendi!"nin anılarından(!) söz eden haberleri ve Türker Abi'nin (İnanoğlu) yaşamını anlatan "Bay Sinema" kitabını, aynı gün, aynı saatlerde okuma kadersizliğine uğradım! Ve anlıyorum ki "yaşam öyküleri" ya da "biyografik" durumlarda, "nereye kadar gitmeli, "paylaşılması gereken anılar neler olmalı" "mahremiyet ölçüsü neye göre saptanır?" sorularını bir kez daha sormak gerekiyor.
*** İrkildim, sarsıldım, sıkıldım. Yazık, çok yazık! Zeynep Özal'ın anlattıklarından ve açıklamalarına tabii ki!!! Ne garip, ne tuhaf ve ne "hırsi"çaba! Türker İnanoğlu'nun kitabındansa, sinemanın bir dönemini öğrendim, ilginç ve şaşırtıcı bir 12 Eylül öyküsüne rastladım, elli yıl boyunca sinemadan gelip geçenlere ilişkin temel bilgileri, ölen ya da kalanların adı anılırken gösterilen titizliği, özeni, selamı gördüm, yararlandığım pek çok şey oldu. İnanoğlu, onca şöhret ve yıldızla içiçe geçirdiği mesleki yaşamında, istese yakası açılmadık büyük sırlar, ortalığı karıştıracak sansasyonel olaylar açıklayabilecekken, aksine sektörel bir tarihle yetiniyor, birkaç özeleştiri, bir iki de zararsız ve pembe özel an aktarıp, defteri kapatıyor.
*** Evet.. Mesele, anı anlatmaksa. Bir meslek, bir yönetim ya da üretimden geçtiğine dair hiçbir ipucu vermeyen Zeynep Özal'a.. Özal soyadından mülhem, rüzgar yaratacağı garantisiyle mahremiyet ölçülerini allak bullak eden, sansasyon dolu anılar zinciri kalıyor kala kala. "Aman ha, taşları yerinden oynatmak lazım! İçinde skandal ya belden aşağı hikayeler olmayan bir 'eser'i kimse okumaz, ilgi görmez, beline vurmalı, suyunu çıkarmalı, kemiğini kırmalı!" diye düşünüyor galiba. Ama işte kim ve nasıl olursa olsun, karşı çıkılması gereken de bu. Ne İngiliz, ne Alman hatta hiçbir ülke başbakanının çocukları, koridorlarını arşınladıkları makamların getirdiği şöhretle bir anı kitabına konu olmayı akıllarına getirmezler kanımca! Hele hele paparazik üslupla hiiiç. Ancak, Zeynep Özal ne yapıyor? 10 yılı aşkın süre memlekete hükmeden, eski bir Başbakan-Cumhurbaşkanı'nın aile fertlerinden biri olmanın fırtınasıyla (tabii ki memlekete ve memleketteki hayata dairdoğru dürüst tek bir anı paylaşmayı beklemiyoruz ama) ardı ardına kişisel ve özel ve de bir bir gönül ilişkileri sıralayıp, patlatıyor, yazılanların deyimiyle fırtınalı hayatını masaya bırakıyor! İkinci eşim beni kimle aldattı? - Üçüncü eşim kıskançlıktan ağzıma silahı nasıl soktu? - Sonradan bakanlık yapan bilmem kimle nasıl flört ettim? Babamdan gizli nasıl kürtaj oldum? Partili çöpçatanlar bana ne arıyordu?
Eyvallah ki Zeynep Özal, bütün bu soruları yanıtlıyor ve flörtük ilişkilerini, sırlarını, mahrem anılarını, geçmişini, geleceğini iftiharla yayın dünyasına sunuyor! Ki muhatapları tarafından da daha kırkı çıkmadan yalanlanıyor! Susmanın artık erdem sayılmadığı, hele hele, kimin eli kimin cebinde konularında sırdaş kalmanın tukaka edildiği bir dönemden geçiyoruz tabii ki... "Paparazi Edebiyatı ve savaşları"na, sonunda, devlet konutları ve Çankaya Köşkü koridorlarında yaşananlar da eklendi ya ölsek de gam yemeyiz gayrı! Kantarın topuzu fena halde kaçıyor yine... "Üzüm üzüme baka baka kararır" sözü ne kadar doğru!.. Dediğimiz gibi doğru dürüst bir anı tabii ki beklemiyoruz ama geçmişte olan biten ne varsa da "kirli sepeti"nden çıkarıp gözümüze gözümüze sokmasını da hiç beklemiyorduk!. Yaşanan yaşanmıştır, olmuş bitmiştir, kime ne, sana ne denip geçmiştir ama.. Neylersiniz ki artık anılar kaleme alınırken ya da aktarılırken, belli ki ekranlardaki "paparazi anlayışları"ndan çok etkileniliyor, bir cumhurbaşkanı kızı olunsa dahi!
|