İmam-hatipli olmaya dair
Geçen gün yazdığım "Saç kontrolü, Hair filmi vs." başlıklı yazım nedeniyle gazeteci Yazgülü Aldoğan'dan bir mesaj aldım. Şöyle diyor: "Sevgili Ahmet Hakan.. Yazını çok duygulanarak okudum, senin de öyle yazdığına eminim. Tam da bu nedenle, bu okulların artık bazı çocuklara dayatılmasına karşı çıkmamız gerekmiyor mu? (..) Normal liselere seçmeli Müslümanlık dersi koyalım. İsteyen girsin, Kuran da okusun, namaz da kılsın. Ama SEÇMELİ.... Benim çocuğum da fen dersine girsin. El sıkışalım.". Bence dikkate almaya değer bir öneri bu.. Ama Yazgülü Aldoğan'ı şimdiden uyarmak isterim ki, imam-hatip dendiğinde gerilenler, bu önerinin üzerine atlamayacaklardır. Adım gibi eminim ki imam-hatip karşıtları, düz liselerde din eğitimi verilmeye kalkışılırsa buna itiraz edeceklerdir. "Seçmeli" olması filan kesmez onları. Ben onların "din eğitiminin temel insan hakkı olduğunu" kabul edebileceklerini bile sanmıyorum. Ne söyleyeceklerini duyar gibiyim: "Ne demek düz liselerde Kur'an dersi, namaz dersi? Böyle şey olmaz! Bu düz liselerin, imam-hatiplere dönüşmesidir!". Ama işi bu fanatiklerin eline de bırakamayız. Bu yüzden Yazgülü Aldoğan'ın önerisinin, ciddi bir biçimde ele alınması gerekiyor. Çünkü imam-hatip mezunları ve öğrencilerine yaşatılan dışlanmışlık duygusunun ortadan kaldırılması gerekiyor. Bana mesaj gönderen imam-hatip mezunlarının tümü, kendilerine yaşatılan "iki arada kalmışlık" duygusunu öyle yürek burkan bir dille anlatmışlar ki, kayıtsız kalmak imkansız.. Önce bir ilahiyat fakültesi profesörünün, din eğitimi uzmanı Profesör Abdullah Özbek'in yazdıkları.. Bakın ne diyor: "Yazınızı okudum. Gerçekten asıl yaraya parmak basmışsınız. Bahsettiğiniz gerçeklerin daha şiiri, hikayesi, romanı yazılmadı. Bir dokun bin ah işit kabilinden sözlerde ve savunmalarda kaldı. Bir ürkeklik ve korkaklık havası içinde hâlâ sürüp gitmekte olan bir maceradır bu.."
İmam-hatip mezunlarının anlattıklarına gelince.. İşte bankacılık yapan, imam-hatip mezunu bir kadının anlattıkları: "Bu sabah işyerime gelip de yazınıza göz atınca içinde kaybolduğum o 'iki dünya arasında yaşama sanatı' adlı oyunun içimde yarattığı acıyı bana yeniden yaşattınız. Evet, ben de çocukluğumun 7 senesini imam-hatipte geçirdim. Oradan üniversiteye gittim. Şimdi bir bankada çalışıyorum. Bölünmüşlük yaşıyorum. Kimliğimi saklamak mı? Bu artık meziyetim değil, sıradan alışkanlığım. Başım açık olarak çalışıyorum. Bu yüzden her iki dünyadan da sürülmüş biriyim. Alıştım saklı bir kimlikle yaşamaya. Bunu sadece kendime ifade ediyordum, yazınız o kadar canımı acıttı ki yazmak istedim.." Bir başka imam-hatip mezunu ise şunları söylüyor: "Bugünkü yazınızı okurken gözlerim doldu. Yıllardır yaşadıklarım bunlar. Bir imam-hatipli olarak kendimi hep dışlanmış hissettim. Ne oralı, ne buralı.. Tam da söylediğiniz gibi iki dünya arasında sıkıştım kaldım." Bu da bir başka imam-hatip mezununun yazdıkları: "Bu sabah yazınızı okuduğumda, bir imam hatip mezunu olarak bizi, bu kadar samimi ve doğru anlatan bir yazı okumadığımı fark ettim. Herkesin, bizim 'kim olduğumuzu' merak ettiğini ve kendilerince 'kim olduğumuzu' bildiklerini düşünüyorum. Bu sabahtan itibaren, bir imam hatipli öğrencinin nasıl çelişkiler yaşadığını, nasıl savaşlar verdiğini ve aslında farklı dünyalarda 'aynı insanlar' olduklarını, yazınızı okuyan herkesin çok güzel anladığını düşünüyorum." Ve bir başka imam-hatip mezununun mesajı: "Yazınızı gözlerim dolarak okudum. Ben de bir imam-hatipliyim. İnanın imam-hatipte okuduğumu çoğu zaman gizledim. O satırlara yazdığınız, belki de yer kalmayıp sığdıramadığınız duyguları yaşadım." Bunlar imam-hatip mezunlarından gelen sayısız mesajdan sadece bir kaçı..
|