Amerikan seçiminin önemi
NEW YORK Amerika'da giderek ilginç hale gelen seçimin sonucu bu dönem Türkiye'yi çok daha fazla etkileyecek bir öneme sahip. Washington temsilcimiz Aslı Aydıntaşbaş'la üç gün boyunca Washington'da bir dizi görüşmeler yaptık. Görüştüğümüz insanlar arasında ağırlıklı olarak Beyaz Saray, Dışişleri Bakanlığı ve Pentagon'un Türkiye veya Ortadoğu sorumluları vardı. Görüşmeler sonunda tamamına yakınının Türkiye'yi Avrupa Birliği'nde görmek istediği net biçimde ortaya çıktı. Elbette, neo-con'lara yakın bir grup da var. Bu grup Avrupa Birliği üyeliğinin Türkiye'nin dinamizmini öldüreceğini, büyüme ve gelişme kabiliyetini keseceğine inanıyor. Bu grup, Türkiye-Amerika-İsrail-Hindistan gibi ülkeler arasında kurulacak bir ekonomik işbirliğinin daha yararlı olacağını savunuyor. Washington'un desteği şart Bu grubun Avrupa Birliği'ne karşı çıkışının temelinde Brüksel'in aşırı bürokratik yapısı yatıyor. Bu kesimi saymazsak, Dışişleri kendini Türkiye'nin AB üyeliğine şartlamış. Ancak bu konuda ciddi kaygıları var. Türkiye'nin uyutulmaya çalışılacağından, yarı evet-yarı hayır bir sonuç çıkacağından korkuyorlar. O nedenle, aralık ayına doğru Washington'ın Avrupa başkentleri üzerindeki baskısının artması gerektiğini söylüyorlar. Ancak önümüzdeki kasım seçim sonuçları yönetimin değişmesini getirirse, Washington bu işlevi çok sağlıklı yerine getiremeyecek elbette. Geçiş halindeki bu yönetimin kimsenin kolunu bükme gücü olmayacağı açık. Bush ekibi kendi geleceğini düşünmekle, Kerry ise yeni bir yönetim oluşturmakla meşgul olacak. Böylesi bir dönemde Ankara, Washington'dan istediği güçte bir destek bulamayabilir. Burada önem taşıyan bir başka konu ise Başbakan Erdoğan ile Başkan Bush arasındaki yakın ilişki. Beyaz Saray'a yakın herkes Başkan Bush'un Erdoğan'la son görüşmesinin ardından yanındakilere dönüp "O gerçek bir lider" dediğini anlatıyor. Yani, iki lider arasında gerçek bir yakınlık var. AKP'nin liderlik yapısını aşırı kendini beğenmiş ve ukala bulanlar bile bu yakınlığın altını çizme ihtiyacı hissediyor. (Bu kesim bu aşırı kendini beğenmişliğin AKP'ye gerek iç, gerek dış politikada yanlışlar yaptırma olasılığının yüksekliğine sık sık dikkat çekiyor ve son YÖK sancısını bu tavra bağlıyor.) Kerry ile Erdoğan çok uzak Bush ve Erdoğan'ın toplumlarının elitlerine tavırları, güçlü inanışları, samimi davranışları iki lideri yakınlaştırıyor. Öte yandan Kerry, bunun tam aksi bir özellik taşıyor. O, Amerika'nın en gözde eğitim kurumlarında okumuş, Fransızca'yı ana dili gibi aksansız konuşan, liberal, Ermeni toplumunun sıkıntıları ve soykırım sorunlarına çok yakın biri. Bu özellikler göz önüne alındığında Erdoğan ile Kerry arasında çok yakın bir ilişki kurulmasının zor olduğu ortaya çıkıyor. Demokratlar, Dışişleri Bakanlığı'na gelmesi olası isimler göz önüne alındığında Türkiye açısından fazla değişen bir şey olmayacağını söylüyor ama yönetimin ilk döneminde sıkıntılar yaşanmasının kaçınılmaz olduğunu da kabul ediyor. Böyle bir tablo, açıkçası Türkiye'nin çıkarları açısından Bush'un bir dönem daha seçilmesinin bence önemini ortaya koyuyor. Amerikalı olsaydım, hiçbir zaman oy vermeyi düşünmeyeceğim, bir an önce seçimi kaybedip çiftliğine dönmesi için dua edeceğim Bush, böylesi kritik bir dönemde Türkiye için farklı bir anlam taşıyor. Washington'daki hava Türkiye'nin müzakere tarihi için Amerika'nın desteğine ciddi ihtiyacı olduğu yönünde. Fransa, Avusturya, Hollanda gibi ülkelerin hâlâ iknaya ihtiyacı olduğunu düşünüyorlar. TÜSİAD gibi kimi kuruluşların hâlâ Washington'da Türkiye-AB ilişkileri konusunda toplantılar düzenlemesinin yanlış olduğunu belirtiyorlar ve asıl hedef Avrupa başkentleri olmalı diyorlar. Bence de haklılar.
|